Perşembe, Mart 29, 2007

Işıklarda

Geçen gün Mecidiköy'de ışıklarda, yayalara hala yeşil yanıyorken, karşıya geçmek içim adımlarımı sıklaştırdım. Tam yolun ortasında iken, üzerime hızlıca gelen otomobilin şoförünün gözünün içine bakmaya çalıştım. Adam ise arsız çıktı. Eli ile ışıkları işaret ediyordu.

O an ki sinirlerimin gerginliğini, bunları yazarken hala hissediyorum. Olay anı ile ilgili, iki ihtimal olduğunu düşünüyorum.
  1. Adamın çok acelesi olduğundan, araçlara daha yeşil yanmadan aracını hareket ettirdiğinden göz göze geldik. Eli ile işaret etmesinin sebebi de, olsa olsa "ben her zaman haklıyım" tavrına sahip olmasından dolayıdır.
  2. Yaşamdan çok sıkıldığından, hapiste kendine yeni heyecanlar bulmak için "yüksek ivmeli araç kullanarak" birkaç can alma fikrinde...
Not: Otobüste için bir yazı çıkartmama sebep olmasına rağmen, o adama hala kızgınım.
Not: "Yüksek ivmeli araç kullanmak" ile kast ettiğim şey, çok kısa bir süre içinde hızı saatte 70 kilometre (tahmini) üzerine çıkarmayı anlatmak istedim. Yeni adlandırmalara açığım.
Not: Bu yazıdaki otobüs ise olay anından bir süre sonra bindiğim Mecidiyeköy - Yeni Bosna Metro İETT otobüsüdür.

Ayakta kitap okuyan kitap kurtlarına tavsiyeler veya notlar


1) Dengenizi bozmayacak bir yer bulmaya çalışın. Mesela cem kenarlarına veya otobüsün en arkasına geçin ve buralara rahatlıkla sırtınızı yaslayın.

2) Koltukları rahatlıkla takip edebileceğiniz bir yer bulun. Buradan, duraklarda göz ucuyla boş koltukları belirleyin.

3) Kitabınızı ikiye katlamaya çalışın. (Yırtılma tehlikesi var, evet.)

4) Arkaya ilerlemek zorunda olmayacağınız bir yer bulun. Burayı bırakmayın.

5) Otobüs sağa ve sola dönerken dikkatli olun, kitap yere düşmesin.

6) Size uzaylı muamelesi yapan otobüs ahalisine fazla aldırmayın. (En önemli madde.)
7) Mizah kitaplarını tercih etmeyin, kendi kendinize gülmeniz muhtemeldir.
8) Bunların hepsini birden yapmaya çalışmayın. Ya da çalışın ama, yapamazsanız fazla üzülmeyin.

Çarşamba, Mart 28, 2007

Durak Hikayesi

Dün Mecidiyeköy otobüs durağında ilerliyorum.
İki bayan, yanyana dikiliyorlar durağın bir yerinde, bir tanesinin elinde telefon, konuşuyor:
"Evet. Çift katlı otobüs duraklarının kalktığı yerdeyiz şimdi.." diyor telefondakine.

Kendime kızdım. Çevredeki bu küçük diyalogları duyduğum için. Başka birisi de (adını vermeyelim) garipsedi bunu duymuş olmamı. Ama n'apıyim?

Pazartesi, Mart 19, 2007

Bir Dilim Kek ve Bir Kuple Gözlem

Ne zaman bindiğimi hangi hat olduğunu anımsamıyorum ama tenha bir duraktan -son durağa yakın bir duraktan- bir teyze bindi. Otobüs boş değil ama çok dolu da değil. Hemen önde şöforun arkasındaki koltuk boştu. Şöfor de teyze binerken olayı hızlandırmak ve biraz da alışkanlık haydi abla falan filan diye bir şeyler geveliyordu. Neyse teyze bindi oturdu otobüs yola çıktı bir süre geçti ben aldım kokuyu nefis kek kokusu. Teyzem artık misafirliğe mi gidior hasta ziyaretine mi gidiyor kızına gelinine mi gidiyor bilmemneredeki evsizlere mi gidiyor ilerde semt merkezin de pazarda satmaya mı gidiyor bilmiyorum ama yapmış mis gibi keki koymus cantaya gidiyor. Şöfor de almış olacakki kokuyu dayanamadı bir süre sonra hafif arkasını dönüp fazla da çaktırmadan teyzenin ayaklarının dibindeki poşeti ima edip abla ya şurdan nefis kokular geliyor diyiverdi. Adamcağız kimbilir kaç saattir bişe yiyip içmeden tur atıp duruyor. Vakit de öğleni biraz geçmiş. Neyse teyze önce bir gülümsedi ve biraz sonra paketi kucağına alıp bir dilim kek çıkardı şöfore uzattı. Adam gülümsedi aldı ve afiyetle yedi. Sonra da döndü teyzeye çok nefis olmuş ellerine sağlık abla diye teşekkür etti. Bir süre daha geçti şöfor bu sefer elinde bir ıslak mendil poşetiyle döndü. Abla ben de sana bunu vereyim lazım olur kullanırsın dedi.
Ben bunu önce garipsedim sonra da helal olsun ulan dedim evet evet bu işte. Adam lan kokusu burnuma geldi kek istemek benim hakkım demedi. Keki canı cektii için istedi ve uzatılınca da hiç dert edinmeden aldı ama karsılığında da bir şey ikram etti. Toplumda yaşamak budur dedim. Bende gülümsedim..

Çarşamba, Mart 14, 2007

İETT otobüsünde 45 dakikalık muavincilik oynamak


Sene bin dokuz yüz bilmem kaçtı (düşün akbil bile yoktu) ve ben yine okulluydum ve sınıfları doldurmak için katkıda bulunuyordum. 7 ‘ye bilemedin 8’e gidiyordum. Sonra da okuldan çıkıp eve gidiyordum.

Ben ve arkadaşım biletlerimizin bize verdiği yetkiye dayanarak otobüse binmiş, şoför amcamızın yüzüne bile bakmamış arkaya geçmek isterken, şoför bize baktı. İçimizden birinin seçilmesi gerektiğini ben anladım ve hemen atıldım. İçimde görev adamı bilinci vardı. Ya da buna bir nevi vatandaşlık görevi de diyebiliriz ve tabiri caizdir. Ve oracıkta muavin seçilmiştim, şoför amca yolu bilmediği için. Bu büyük bir görevdi ve öyle herkes yapamazdı.

Muavin amcalardan bildiğim kadarıyla para filan da toplamam gerekirdi ama buna lüzum yoktu. Sadece yol tarif edecektim. Bir de sonra şoför ağabeyin ayaklarını nasıl kullandığını yakından görecektim, sonra otobüse tanıdık biri binerse "bak ben muavin oldum" diyecektim, sonra duraklardaki insanlara gülümseyecektim. Bütün bunları neredeyse yaptım. Nerdeyse diyorum çünkü ufak bir aksilik çıkmıştı.

Şöyle ki, eve giderken genellikle yollar fazla ikiye, üçe ayrılmaz, ben de rahat rahat tarif ederdim. İşte bir yol ayırımında ben sağ mı sol mu diye karar veremezken, sağ dedim. Bak, demek istediğim soldu aslında. Yani sağımı ve solumu karıştırmıştım ya da bana göre mi şoföre göre mi söylemem gerektiğini kestirememiştim. Ellerimi kullanmakta aklıma gelmemişti, evet. Sonra işte, otobüs tam yanlış yola girdi, şimdi hapı yuttuk derken, arkadan homurdanmalar yükseldi. Ben, oracıkta istifa dilekçesini yazmayı, şoförün beni otobüsten atmasını, enseme bir tokat yemeği, hiç olmazsa kulağımın çekilmesini beklerken, otobüs durdu ve bütün bu etkinliklerin hiçbirisi olmadı. Gözlerimi şoför amcadan bir süre sakladım. Sonra bana seslendi. Gülümsüyordu. Hayır hayır, Erol Taş gibi değildi. Annemin ya da öğretmenlerimin bakışları gibiydi. Ben de "hehe" dedim ve barıştık, evet görevim elimden alınmadı. Sonra bana soğan ve sarımsak hikayesini anlattı. Ben de dinledim. Artık sağ sol yerine, soğan sarımsak diyordum. Bütün soğanlar ve bütün sarımsaklar son durakta bitince, rahatladım. Ama inmek istediğim durak bu olmadığı için bir daha geri yol almıştık ve haliyle 45 dakikayı geçmiştik. Sizleri kandırdım, özür dilerim, evet.

Pazar, Mart 11, 2007

Kurabiye yer misiniz?

Bugün arkadaşıma gidecektim o sırada da annem kurabiye yapıyordu. Kurabiyelerden doldurdum bir tabağa ve hemen alıp, her zamanki duraktan taksi çağırıp, çıktım evden...
Bu kez duraktan bilmediğim bir araç geldi. Ben 20 mt yürüdüm ve taksi önümde durdu. Bindiğimde şoför dedi ki;
- ben de tam size geliyordum.. :)
- aaa tesadüf olmuş, ben de sizi bekliyordum dedim :)
Keyifli yolculuğumuz böyle başladı. Biraz sonra elimde taşıdığım sıcak kurabiyelerden ikram ettim ve sonra gelişen diyalogu aynen aktarıyorum.
- Teşekkür ederim, siz mi yaptınız?
- Hayır, annem :) ben baktım sadece.
- Olsun sizde yapmış sayılırsınız, %50si sizin eseriniz yani.
- Bakmakla öğrenilseydi kediler kasap olurdu di mi :)
- Hmmm gerçekten çok güzel olmuş, elinize sağlık, yapanında bakanında..
- Evet ama siz yine de başkasının verdiği bişi yemeğin, malum taksicilere neler yapıyorlar..
- Nasıl yani? (Ama burda o kadar korktu kiii :))
- Yani Allah korusun kötü bişi yapmak isteyenler olabilir. Ben değilim tabi.. :)
- Aman Allaha şükür :)
Gülüşmeler...

İneceğim yere geldiğimde bozuk param olmadığını fark ettim, para yerine kurabiye teklif ettim ama şoför bey bozabildi parayı.. Sanırım indikten sonra bayağı bir rahatlamıştır, çünkü ben kendisini oldukça tedirgin etmeyi başardım :)

Cumartesi, Mart 10, 2007

Dolmuş Kısaltmaları

Yazım kuralları arasında bulunan 'kısaltmalar' bölümüne alt başlık olarak 'dolmuş kısaltmaları' diye bir bölüm eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bugün bir tanesini daha gördüğüm, bir dolmuşun nereye gideceğini gösterir plakalara yazılmış bazı kısaltmalar bana böyle düşündürdü. Hayır, bir mantık, bir neden var, mutlaka var. Ama ben buradan bakınca anlayamıyorum yahu. :)
Aklımda kalan birkaç tanesini paylaşayım:

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) = OTDÜ
Atılım Üniversitesi = Atılım Ünive.
Gölbaşı = Gölbaş.
Oran = O.R.A.N. Sites. (Oran'ın bu şekilde yazıldığını askerler bile unutmuştur yav. Bu kısaltma değil, uzatma oluyor sanırım.)
Bahçelievler = B.Evler }
Basın Evleri = B.Evler } (Birgün yanlış semte gidersem beni unutmayın.)