Salı, Ağustos 05, 2008

Bozuk parası olmayan taksici

Bu olay az önce gerçekleşti:

(Kapalı alanlarda sigara kullanma yasağı dolayısıyla) caddenin kenarında sigara içiyorduk. Önümüzde bir taksi durdu. Yolcu da indi, şoför de indi. Şoför öndeki taksiye gitti, elinde 50 YTL'lik bir banknot ile. Diğer taksiciye "bozuk var mı" diye sordu, olmadığını görünce taksiye doğru geri gelirken üstünde para bile olmadığını bildiği "güvenlik görevlisi"ne de sordu. Taksiden inen müşteri (orta yaşlarında bi adam) taksinin kenarında bekliyordu. Taksici sanki çoooook uzun dakikalar boyunca bozuk para aramış da bulamamış gibi yorgun ve "çaresiz" bir suratla müşterisinin yanına geldi ve adama "bozuk yokmuş" deyip parayı müşteriye verdi.

Adam bir süre elini cebinde dolandırdı, taksicinin ona geri verdiği 50 YTL'lik banknotu bir müddet elinde tuttu ve sonra bozuk para bulmak için girilecek onca zahmeti, sinir harbini, taksicinin "hadi be kardeşim, senin bozuk paran yüzünden kaç tane müşteri kaçırıyorum şu anda" kaprislerini-tavırlarını çekeceğini düşünerek olsa gerek, lanet olsun dermiş gibi "al, üstü kalsın" deyip 50 YTL'yi adama verdi. Adam da gurur yapıp yanından geçen taksilere "bozuk para sorar gibi" bakındı, sonra taksiye bindi ve gitti.

Bozuk parası olmayan taksici hikayesi de burada bitti.

datça palamutbükü..

neyse ki uçakla gidiyorum, yorulmadan yamulmadan 15 saat dirsek dirseğe sallanmadan varacağım tatil mahalline derkeeennn...

uyandığımda sabah saat 05:00ti, otele vardığımdaysa 14:30.. son hatırladığımsa, minibüsteki ceset olduğunu zannettiğim yerlilerden :) birinin bir ara canlanarak bastonuyla bacağımı dürtüp, "ablaa bi çekil de inelim" demesiydi.. tatil böyle başladı.

sabah yola çıkışımız erken olsa da mutluyduk. burcu'yu taksiyle aldım ve 06:00 havaş'ına bindik, uyuya uyuya yeşilköye gittik. Uçak yolculuğu kısaydı, sandviçler güzeldi, koltuklar rahattı, marmaris'e gidecek olan havaş çok rahat bulunur bir yerdeydi ve boştu. 08:50de havaş'ın içinde kalkmasını bekliyorduk, mutluyduk hala.. Arkadaşlar oradaydı, yanlarına gidecektik, deniz, güneş, rakı balık, türlü türlü lakırdılar.. aaaa bi baktık 09:40 oldu hala kalkmıyor havaş, neyse yol az diye düşünürken 1,5 saat süreceğini öğrendik, basit bir hesapla -ki daha karmaşığı bizi aşar, sosyoloji mezunuyuz neticede- marmaris'ten datça'ya gidecek olan minibüsü kaçıracağımızı anlamıştık.. olsun tatile gidiyorduk, hayat güzeldi,deniz, güneş, rakı, balık, arkadaşlar bekl... :(

11:00de marmaris'e ulaşıp değnekçi Salih abinin kişisel inadı yüzünden datça minibüsünü göz göre göre kaçırdığımızda, burcu kollarımı tutup bana mukayyet olmaya çalışırken havaya salih'e denk gelsin diye tekme salladığımı hayal meyal hatırlıyorum. Zorla çay içtik orda, gazoz içtik, su içtik, gözleme yedik, şeker, sakız falan aldık.. zorla.. :)

12:00de kalkacak minibüse -çok matah bi'şeymiş gibi rezervasyonla bilet alınıyor hem de- binmeyi başardığımızda herşeyin daha yeni başlıyor olduğunu henüz anlayamamıştık.. ama sonra onu gördük, direksiyonun yanında ön panelde sırtı cama, yüzü bize dönük oturan koala, panda, sincap karması; boynunda nazar boncuklarından yapılmış bir tebih vardı ve ağzı açıktı.. günün tek güzel ve komik olayıydı o.. keşke resmini çekseymişim di mi? neyse; keşkeyle ömür geçmez (yazar burada hayat dersi veriyor) Salih abi, şoför ve biletçi arkadaş toplanmış hararetle tartışıyorlardı, koaladan gözlerimi alıp onları dinlemeye başladım.

Salih Abi: şimdi bu kağıda göre 8, 10 ve 12 numaralar boş. kalkamaz minibüs.
Şoför: dur sayıyım ben bi.. (sayar) ama hepsi dolu
Salih Abi: ama kağıda göre boş, bak
Biletçi: ben de saydım, bence dolu
Salih Abi: allah allaahh bi terslik var.
Şoför: e doluysa kalkalım, saat 12:00yi geçti

(neeeee 12:00yi geçti mii??? e o zaman datça'dan kalkan palamutbükü arabasını da kaçırıcaz biz burcuu yaa, hem o 1,5 saatte bir kalkıyo ühühühühüüh)

Salih Abi: yok yok kalkmayın 3 eksik var, ben de sayıyım bi.. (sayar) evet yaa dolu gerçekten de (saymasalar anlaşılmıyor sanki yaa, bak işte doluysa doludur, bit kadar araba zaten)

üçlü anlaşmaya varınca araba kalkar. Fonda Belkıs Özener çalmakta, toz toprak yolda sallana sallana dirsek dirseğe gidilmekte ve akıldan belki de bir Zeki Demirkubuz karesinde bulunduğumuz geçmektedir.. ama "kestiik" diye bağıran olmaz ne yazık ki..

1,5 saat sürdü yol, ne eksik ne fazla.. ters oturan koala, panda, sincap kırmasının dili sanki biraz daha dışarı sarkmıştı, ya da bana öyle geldi..

13:30 palamutbükü arabasını korna çalarak ve el sallayarak durdurmayı başarıp, valizlerle koşarak bindiğimizde gene de hala mutluyduk.. biner binmez ayakta gidecek olduğumuzu fark edip burcuyla göz göze geldiğimiz anki bakışımızsa görülmeye değerdi. olsun tatile gitmekteydik; deniz, güneş, rak..

yolculuk 1 saat sürecekti ve minibüsün içi yaşadıklarını sonradan anladığım yaş haddini çoktan aşmış ve o sıcakta ne yaptıklarına ise hiç mi hiç anlam veremediğim yöre insanıyla doluydu. Ben önce cenaze arabası sandım aracı, toplu mezara gidiliyor da, fazla yer kaplamasınlar diye yatırmak yerine oturtmuşlar sandım ama yanılmışım.. bi ara arabayı durdurup, koşarak gidip fırından taze ekmek aldılar, arabayı durdurdular yaa, o sıcakta, biz ayaktayız ve köyde de ekmek var muhakkak. Bir kısmı turşu aldı mesela, biri de benzincide duralım diyip gidip torba torba bişiiler aldı.. biz ayaktayız hala, o sıcakta.. olsun gene de tatile gidiyoruz. deniz, güneşş.. neyse şimdi küfretmiyim..

14:30du motel'den içeri girdik.. sabah bir neşeyle "hoşgeldinizz" diye bizi arayan arkadaşlar çoktan güneşin altında pelte olmuş, bizden ümidi kesmişlerdi.


olsun tatile gelmiştik işte.. nasılsa yorgunluk geçecek, ortaya çerez olacaktı anlatacaklarımız..

zynp

Pazartesi, Ağustos 04, 2008

Otobüste Kavga


Geçen gün, şu fotoğrafını görmüş olduğunuz yerde, kırmızı ışıkta belediye otobüsü durdu. Nereden biliyorum, çünkü ben de karşıdan karşıya geçmek için kenarda bekliyordum. Henüz yayalara yeşil yanmadan önce, duran otobüs bir anda sarsıldı. "Eyvah," dedim "arkadan biri çarptı otobüse ya da dokundurdu."
Ama işin enteresan yanı, hiçbir çarpma sesi de duyulmamış olmasıydı.

Fotoğrafını çekmek isterdim, hani şu otobüsün tüm camlarını kapatan reklam giydirmeleri var ya, Avea reklamıydı sanırım, otobüsün neredeyse tamamını kapattığı ve yolcuların dışardan görünmesini engellediği için, içerideki kavga şoförün hizasına gelmeye başladığı sırada görülebildi. Ne oluyor diye bakmaktan karşıya geçemedim galiba ve o sırada yayalara kırmızı yandı ve otobüs o "kavga-gürültü" haliyle yoluna devam etti. Kimse inmedi, indirilmedi, kavga dinmedi, devam etti.

O otobüsün içinde yolculuk etmekte olan birisi denk gelse de, anlatsa içeride olanları. Koca belediye otobüsünü sarsmayı başaranlar, niye kavga ediyordu acaba?

YENİLEME-EKLEME

işte o otobüs. tekrar geçtiğini görünce çektim bu sefer.