Cumartesi, Mayıs 31, 2008

Taksi Hikayesi - Sigara, Nöbet tutan asker ve devamı

Geçen gün Dolmabahçe'den Levent'e gitmek üzere taksiye bindik. Üç kişiydik.
Taksiye binmeden önce yol kenarında bekleyen taksiciye boş olup olmadığını sorduk. İstekli görünmeyen şoföre bizim Savaş "biz turistlerden daha çok para vereceğiz" diye espri yaptı. Bana mısın demedi bekleyen şoför. Adam, el-kol hareketleri ile bize turist beklediğini belirtirken başka bir taksi durdu önümüzde. Meraklı bakışlarla diğer taksicinin bize ne söylediğini anlamaya çalıştı.
- "Almadı mı sizi" diye sordu.
- "Yok" dedik "turist bekliyormuş"
- "haa ben de mesafeyi beğenmedi de almadı sandığım için birkaç laf diyecektim" dedi.

Polemiğe meraklı bir şoför olduğu izlenimi bıraktı bende. Neyse, ben ön koltuğa oturdum, bir de ne göreyim. Torpido gözünün üstüne kocaman bir "Sigara içmek yasaktır" sticker'ı yapıştırılmış. Öyle bir sticker'ı, arabasına hiç acımadan yapıştıracak birisi sigara kullanmıyor olsa gerek diye düşünüp, gözlemlerime sağlama yapmak üzere şoföre sordum:
- "Sigara kullanmıyorsunuz herhalde" dedim.
- "Evet" dedi, "sigara içmiyorum".

Gözlemlerimin doğruluğunu ölçtüğüm için rahat bir şekilde sustum. Tam o sırada Dolmabahçe Sarayı'nın önünde nöbet tutan askerlerden açıldı konu. Biz herhangi bir fikrini sormamıştık şoförün kendi aramızda konuşurken ama adam başladı yorum yapmaya:
- "O askerlere acıyorum ya." diye girdi söze "yanlarında fotoğraf çektiriyor cıbıldak karılar, adamlar hiçbir tarafını kıpırdatamıyor bile".

Bu tuhaf yoruma Savaş soru ile döndü:
- "E ne yapacak asker, tecavüz mü edecek sanki hareket edebilse?"

Şoför gülmeye başladı:
- "Dağ başında mıyız abi, tecavüz etmek o kadar kolay mı."

Haa, yani dağ başında her şey mubah. Bunu ima etmeye çalışıyor galiba şoför. Tipi de saçlarını kısacık kestirmiş bir Al Yankovich tipi (gözlükler aynı onunkisi gibi, numarası biraz daha yüksek sadece.) "İyi ki üç erkeğiz" diyorum içimden.

Sonra Levent'e gelince, iniyoruz.

Perşembe, Mayıs 22, 2008

Dün, sigara yasağı sebebiyle, bina dışında sigara içiyorduk bir kadın yanımıza yaklaştı.
- "Elli milyon bozuğunuz var mı" diye sordu.

Şaşırdık, kaldık. [Ben de bu soruyu "elli milyonunuz var mı" diye algılayarak tuhaf tuhaf bakıyordum kadının sıratına...]

Diğer arkadaşlar kadının nereden geldiğini görmüş. Meğersem, taksiden inmiş ve elinde bütün parası ile yoldan geçen, orada dikilerek sigara içen herkese gidip "elli ytl'lik bozuk parası olup olmadığını soruyormuş".

En sonunda yolun karşısındaki büfeler önerildi kendisine. O sırada ben de taksiciyi takip etmeye başladım. Arabadan indi. Motor kapağı civarında dikildi. Hani "tonton amca" dedikleri türe yakın bir adamdı (plakasını yine almadım). Bir kadına "git bu parayı bozdur gel" dediğini söyleseler, "hadi canım ordan, böyle tonton amcalar yapmaz öyle kabalıklar" derdim. Adam hiç çekinmeden kadını oradan oraya sürükledi.

Sonra kadın bir şekilde tekrar çıktı ortaya, taksiye doğru yürüdü ve -utanmadan- elini uzatan taksiciye 10 YTL verdi ve gitti.

Bozuk para hikayesi bu da, madem o zaman az ilerideki simitçinin veya büfenin önüne çek arabayı, müşterini öyle sokaklarda süründürme, di mi? Ya da bozuk paran yoksa, hiç yola çıkma. Önce paranı bozdur sonra çık trafiğe. Di mi?

Cumartesi, Mayıs 17, 2008

Blog ödülleri 2008 ödülümüz


Sonunda, fotosu burada.

Taksi Hikayesi - Bozuk para

Bugün acil bir şekilde gitmem gerektiği için, yürüyüş yapmayı erteleyip kısa bir mesafe için taksiye bindim. Binmeden önce de cebimdeki metal paraları cebimden çıkarıp elimde topladım. 3 ya da 4 ytl tutar diye hesap ediyordum ve 3.60 küsur gibi bir rakam tuttu.

İneceğim sırada, avcumda paraları ayırırken şoför ne derse beğenirsin:
- "Abi" dedi "bir bayan olsaydı, o bozuk paraları almazdım" dedi.

Hiçbir şey anlamadığım için adamın suratına baktım tuhaf tuhaf.

- "Neden" diye sordum.

Bir şey diyecekti ama içine attı, besbelli. Ben de çok fazla üsteleyip öğrenemedim.

Ama deli gibi merak ettim. Neden "bozuk para" bulmuş iken reddeder? Çözemedim. Var mı metal para vermek istediği için reddedilen bir bayan?

Çarşamba, Mayıs 14, 2008

İlk duraktan bindim bu otobüse :)

Herkese merhabalaar.Tüm blog kürenin bildiği gibi geçen hafta çok keyifli bir akşam yaşadık.O akşamdan bana kalan en güzel ödüllerden biri siz otobüs yolcularını keşfetmem oldu. :) Bir sürü ulaşım aracı hikayesi olan ve gülmeyi çok seven biri olarak bu blogta yer almak istediğime inandım.Saolsun arkadaşlarım benide davet etti,keyifle geldim oturdum koltuğuma.Yeni hikayeler çıkacağının en iyi göstergesi ömrümde ilk kez 46 numaralı son koltukta dönmem oldu blog ödüllerinden :)) 46 numaradan gözlemlediklerimi yakında yazarım,şimdilik sadece tanışalım istedim.Aranızda olmaktan çok mutluyum :) Cam kenarında oturduğum sürece sorun çıkarmam :P Sevgiler ;)

Pazar, Mayıs 11, 2008

Blog Ödülleri - Otobüste Blogu 3ncü

Bu akşam, blog ödüllerinde Komünite/topluluk blogları kategorisinde üçüncü olduğumuzu öğrendik. Artık ödüllü bir bloguz. Daha nice ödüllere diyelim mi?
Yalnız sahneye Murat Kaya diye birini çağırıp ödülü ona verdiler. Neden Ned Dorsey yoktu ortada onu anlamadık.:p

Ödül töreni sırasında gözümüz salonda yolcularımızı aradı fakat Burak, Maybe ve Selim Yörük'den başka yolcumuz var mıydı, ben göremedim. (Oradaysanız, karşılaşmadıysak ses verir misiniz yorum yaparak.)

Ödülün fotoğrafını çekmek için yeterli ışıklandırma donanımım olmadığı için fotoyu buraya koymayı birkaç günlüğüne erteleyeceğim. Böylece askerlik görevindeki yolcumuz Hüseyin de görebilir:)

Organizasyon için Eray Endeş'e teşekkürlerimi sunar, Microsoft'a selamlarımızı iletiriz.

Cuma, Mayıs 09, 2008

Taksi Hikayesi - Sigara Yasağı

Geçen hafta Beyond'a gideyim diye taksiye bindim. Ön koltuğa oturdum. Gerisi klasik taksicinin "nereye abi" sorusu ve "şuraya" diye gidilecek yeri söylemesi ile geçti. Şoföre baktım, ton ton bir "orta yaş" amcası.

Arabanın içine bakındım biraz. Temiz. Sigara kokusu falan yok. Ortalıkta görünen bir sigara paketi de yok. "Herhalde," dedim "şoför amca sigara kullanmıyor." Nezaketen sordum:
- "Sigara içebilir miyiz?"

Bir süre duraklayıp, hafifçe bir iç geçirdi. Ondan sonra:
- "E yak hadi bakalım," dedi "nasıl olsa son 15 gününüz."

Haberleri takip etmediğim için, acaba dedim bir şey oldu da ben mi duymadım. (Evet, Mayıs'ın ortasından itibaren kapalı yerlerde sigara içmeyi yasaklıyorlarmış. Baskı var! Baskı var!)

- "Peki n'olacak içince" diye sordum.
- "Hemen cezayı kesip bir karakola ya da polise ihbar edeceğiz." dedi. Kafam dağınıktı, o yüzden söylediği ceza fiyatı kalmadı tam olarak aklımda. 350 ila 450 arası bir şeydi sanki.

Sonra başladı anlatmaya.
- "Geçen gün rutin kontroller için doktora gittim." dedi, "eee" dedim, "filmlere baktıktan sonra hemen sigarayı azalt biraz dedi bana" dedi, "eee" dedim, "doktor bey ne ettin sen dedim, ben hayatımda ağzıma ne sigara ne alkol koymamış adamım, nasıl olur bu diye sordum" dedi.

Meğersem amca akşamları kahveye uğrarmış. Oradaki pasif içiciliği yüzünden ciğerlerinde sigara içen birisinden daha fazla duman birikmiş.
- "Doktor dedi ki kahveye de gitme madem, pasif içiciler sigarayı içinden daha fazla zarar görüyor işte böyle" demiş.

- "Kahvede de artık sigara içenler/içmeyenler bölümü yaparlar herhalde" dedi.
- "E yine pasif içici olursunuz aynı çatı altında" dedim mi demedim mi, bilmiyorum ama "geçmiş olsun abi" deyip durağıma geldiğim için "müsait bir yerde ineyim" dedim.

Ve indim.