Çarşamba, Ekim 31, 2007

Otobüs Postası'dan çıkanlar


Mail kontrollerini çok sık yapamadığım için geç kalan bir ileti daha. (Mailleri kontrol ettiğim zaman yeni bir şey olmuyor, bir süre bakmadığım zaman birikmiş oluyor. Tuhaf.)

Az ve Öz isimli blog bir kampanya başlatmış. Otobüslerle ilgili. Şehirdeki eski model otobüslerin hem gürültüsünü hem de çıkardığı dumanları kesmek için. Yeni otobüslerin güzelliğine alışınca elbette eskilerin görüntüsü bile rahatsız ediyor insanı.

Eski model taksilere binmeyen yolcular gibi.. Eski model otobüslere binesi gelmeyebilir çoğu yolcunun.

Haydi bakalım. Buradan buyurun.

Bir de güzel bir otobüs fotoğrafı vardı. Yenilerden. Onu da buraya koyayım dedim. Güzel oldu değil mi? :-)

Pazar, Ekim 28, 2007

Metroda Yüksek Teknolojik Reklam

Ankara Metro&Ankaray'da eskiden 50*70 Panolara reklam afişi asılırdı. Sonra tek bir reklam koymaktansa monitör koyarız beşer saniye reklam gösterir daha çok para kazanırız dediler bu panoların içine fotoğrafta görülen monitörleri yerleştirdiler. Bu ekranlar bi süre önce sebebini bilmediğim bir şekilde çalışmaz oldu.


En sonunda hangi cin fikirlinin işiyse ekranı söküp içine reklam için yazısını koymuşlar. Resimde görünen yazı ekranda görünen zaman zaman değişen bir yazı değil, bildiğimiz kağıda çıktı alıp ekranı tornavidayla açıp kağıdı içine yerleştirmişler elektrik masrafı olmasın diye:) Şimdi bu adamlar reklam verenler için de ekranları söküp içine kağıt afiş mi koyacaklar acaba bilemedim, benden çok merak eden varsa numarayı arayıp bizi de bilgilendirebilir:)

Perşembe, Ekim 25, 2007

fenerbahçe maçından dolayı trafik kilit, eve ulaşmak için bölgedeki tek vasıta olan taksi tercih edilmek zorundadır ve bir önceki taksi "boş musunuz?" sorusuna "nereye?" diye cevap vermiş; söylediğinize semte rayicinin aksine tiksinerek yaklaşmış daha da beteri akıl vermiştir size akşam akşam iş çıkışı.. "abla bu merdivenlerden karşıya geçip 500-600m gidiyorsun, otobüsler geçiyor oradan"..

-harbiden mi??.. 18 senedir burada oturuyoruz bak inan aklıma gelmemişti bu deneyim..

allaam yaa; "trafik var almıyorum müşteri" de, ona bile razıyım ama akıl verme nolur..

neyse.. diğer arkadaş da semti beğenmemesine rağmen; "e o zaman erenköy'den dolaşın farketmez" diyip arka koltuğa yayılınca, yola çıkmak zorunda kalmıştır.. olaylar gelişir..

önce çakmak ister ama sigara kullanmadığımı öğrenerek nedense sevinir (bkz: hayırlı kısmet)
memleketimi sorar; istanbul doğumlu olmam kendisini tatmin etmez ankara kökenine kadar araştırır ve sonunda bakla ağzından çıkar:

taksici: "ben sizi melez" sanmıştım
zynp: yok biraz yandım da.. (içinden muhahaha)
taksici: ama çok doğal durmuş; benim en sevdiğim ten..
zynp: eveett, ben müsait bi yerde rica ediyim..

para üstünü alırken baktım nişanlıydı üstelik.. bi de incelemişim adamı..
(bkz: istemem yan cebime koy)

15.08.2007

Salı, Ekim 23, 2007

Ben de bunu gördüm

Ned'in aşağıdaki yazısını okuyunca aklıma geldi, hemen yazıyım dedim.

Sene bilmem kaç, ben gene yaz tatili için Kaş yolcusuyum. Gece 11 suları Ankara'dan başlayan azap dolu yolculuğumuz güneş bir hayli yükseldiği halde devam ediyor.

Şöför bir güzel Fethiye'ye kadar götürdü bizi. Ondan sonra yapması gereken Fethiye'den çıkıp dümdüz Kaş'a doğru basması. (basması dediğime aldanmayın, o yolda basmak mümkün değil, ağır aksak ilerliycez.) Arada bir iki yerde daha durulacak o kadar.

Lakin şöför yolu bilmiyor, diğer şöför de bilmiyor, muavinde. Önce bir iki ters hareket yaptı şöför "ne tarafa dönücem, napıcam aman da viraj varmış" fln. Ben dayanamadım, en öne geçtim.

Şurdan dön, burda dur, keskin bi viraj var şimdi, yavaşa, abi yavaşla, dikkat viraj, burda durucaz, yavaşla, sağa dön, Kalkan'a giricez, sağda terminal, yavaşala...vs vs vs

Pazartesi, Ekim 22, 2007

Otobüs

Ben bunu da gördüm!

Otobüs, semt girişini kaçırınca...
İçerideki insanlar ayaklanıyormuş. Onu anladım. Bir sonraki çıkışa gelip geriye dönüp tekrar aynı noktaya gelene kadar iki dakika sürüyormuş. Fakat dönemecin yanlış olduğu anlaşıldığı anda yolcuların yarısı otobüsten iniyormuş.
Şoföre hemen kin kusmaya başlayan yolcu da varmış.

Dünyanın en hızlı sol beki ile alakası yok bu durumun tabii. :-)

Cuma, Ekim 19, 2007

Otobüste - Saat 21.00 civarı

Bazen otobüse binip-inen bazı yolcuların, özel bir tiyatro tarafından "yolcuları eğlendirmek" veya "yolcuları düşündürtmek" gibi görevleri yerine getirmek için otobüslere gönderildiğini düşünüyorum.

Bu hissim dün gece zirve noktasına ulaştı. Otobüse bindiğim duraktan biraz ilerledik ki iki tane "genç" bindi otobüse. Sahneye çıkışları halk ile iletişimi becerebilecek kadar sıcak bir tarzda görünüyordu fakat... Sonrasında otobüsü ele geçirip insanlara "yaşam tarzlarını" göstermeyi tercih ettiler. Fakat bu hikayeyi "hayat tarzı" kısmını not etmek için değil son sahnesindeki "şok" için anlatıyorum.

İyi dinleyin şimdi.

Ellerinde bir kuruyemiş kesekağıdı ile bindiler. Kuruyemiş bittiği için kesekağıdını nereye atacaklarını bulamadıkları ve yere de atmak istemedikleri için (bilinçli toplum) ilkokul öğrencisi çözümüne yeltendiler. Bu yöntem şöyle çalışır: Çöpe atmak istediğiniz şeyi arkadaşınıza "bir fayda" olarak sunarsınız. "Al, sen ye biraz kuruyemiş" dersiniz ve karşı taraf paketin boş olduğunu görünce "bilinçli bir vatandaş" olduğu için onu yere de atamaz. Elinde "patlar".

Bu çocuklar da bu numara ile birbirlerini kandırdı fakat kağıt yanlarındaki boş koltuğa kaldı. (İnerken onu da aldılar, haklarını yemeyelim şimdi.) Sonra başladılar birkaç kız hakkında konuşmaya. Otobüs kalabalık değildi ama ona rağmen bağıra bağıra konuşmayı tercih ediyorlardı. Bir tanesi "peşindeki" kızdan bıktığı için öteki arkadaşına devretmeye çalışıyor. Öteki de "tamam, sen ver numarasını" deyip çeviriyor numarayı. Çaldırıp-kapatıyor. Sonra başka bir kıza geçiyor konu. Çaldırıp-kapatıyormuş kız bunu. Öteki de o sırada ikisinin de tanıdığı fakat pek çaldır-kapat yapmayan bir başkasını çaldırıp-kapatıyor. Gururla arkadaşına dönüp "bak, en fazla üç dakka içinde döner bana, biliyorum, bak, say, üç dakka..." öteki de "ver ben de çaldırayım" diyor. İkisi de çaldırıyor.

Sonra artık konuşmaları bu "üç dakka içinde geri dönülen" çocuk ele alıyor. Diyor ki "bak, şu kızı ara, adını bilmiyom ama öğrenirsin, çok güzel kız valla" diyerek arkadaşına numarayı paslıyor. Çaldır-kapat oyunu oynayan çocuk çeviriyor numarayı, başlıyor telefonda konuşmaya. "Ben bilmem kim (adını söylüyor)" karşı taraf kim olduğuna dair daha ayrıntılı bilgi istiyor herhalde, boyunu söylüyor telefona. "1.73 civarlarında" diyor. Arkadaşı gülmekten kırılıyor o sırada. Ekliyor "22 yaşındayım" diyor ve ben böylece tiplerinden çözemediğim yaş gruplarını öğrenmiş oluyorum. Karşı taraf telefonu kapatıyor. Bu bir daha arıyor. (Bu arada olanı biteni otobüsteki insanlar dinlemek zorunda kalıyor ve belki de içlerinden "gençlik bitmiş" deyip duruyor -iki tane dümbeleğin davranışlarına bakarak.) Karşı taraf telefonu yine cevaplıyor, ötekinin kahkahası arkadan duyulabilecek durumdayken arkadaşı ciddi bir şekilde konuşmaya çalışıyor fakat karşı taraf her seferinde "kimsin, nerden buldun telefonumu" diyor herhalde ki "numarayı veren" arkadaşı girmeye kalkıyor devreye. O sırada onun telefonu çalıyor, o "çoşkun" genç bir anda "uslu bir çocuk" haline dönüyor. Dükkandan arıyorlarmış, eve hala gitmediğini öğrenmişler de, nerelerde sürtüyormuş onu soruyorlar. (Eh, tabii bunu o kadar yüksek bir sesle söyleyemiyor). Bu olay gerçekleşirken telefondaki de aradığı kızın ismini öğrenmek için şu soruyu soruyor: "Ben sizin adınızı öğrenmek istiyodum. Adınızı söyler misiniz bana."
Ben de bakalım öğrenecek mi diye merak ediyorum. Öğrenemiyor.

Neyse bu kısımda olan bitene siz de şahit olmuşsunuzdur mutlaka bir yerlerde. Fakat şu son dakikada, tam inmelerinden önce gelişen olayı hiçbir yerde görmemişsinizdir, duymamışsınızdır belki de.

Üçüncü defa telefonu çaldırıyor fakat bu sefer telefona bir erkek çıkıyor herhalde ki bizimki ufaktan küfürlere ve tehditlere başlıyor.. "Bana bak," diyor, "otobüsteyim ben şimdi, burada olmasam gelirdim oraya". Sonra herhalde "ben kiminle görüşüyorum acaba" sorusu onun aklında da oluşuyor ve diyor ki "sen kimsin, telefona niye sen çıkıyorsun" diye karşı tarafa dikleniyor. Ve o sırada daha fazla kontör kaybetmeyeyim diyerek veya karşı taraftan yediği ama bizim duyamadığımız küfürlerden dolayı telefon kapanıyor. Arkadaşı merak ediyor. "N'oldu" diye soruyor utanma moduna girmiş çocuk. Biraz da korku kaplamış yüzünü ve (ustasının adını söyledi ama tam duyamadım) ".... aradı dükkandan, evi aramış, hala gelmedi mi bu eve, neredesin diye sordu" diyor.

İşte buraya dikkat:
Suratına telefon kapatılan ise neşesinden bir şey kaybetmemiş. "Herifin biri çıktı telefona, Türkçe bile konuşamıyor" diyor.

Aklıma ilk olarak bir "yabancı" fikri geliyor bu yüzden ama olayın öyle olmadığı bir dakika içinde ortaya çıkıyor. İnmek için düğmeye basıyorlar. Korku kaplamış bünyeye sahip çocuk gidip o kesekağıdını alıyor koltuktan ve sonra "nasıl yani konuşamıyor, hasta mı" diye soruyor.

Bunca zaman şu cümleyi duymak için mi seyrettim bunları acaba dedirten cümle işte o zaman geliyor:
"Köylü olm köylüüü, konuşmayı bile bilmiyo hayvan!" diye bağırıyor neşe içerisinde.

Ve iniyorlar.

"Şehirli insanlar"la aynı otobüse bindiğim için gurur duydum bir an. En azından konuşabiliyorlardı. Değil mi.

Ha bir de en baştaki hani "en fazla üç dakka içinde dönecek" olan kız da geri çaldırmıyor. Tabii bu konu gündeme gelmedi, merak eden olur diye söyleyeyim dedim.

Perşembe, Ekim 18, 2007

İETT'lerde Toz


İETT şoförünün toz bezi :) Gerçekten bu otobüslerin temizliği zor iş olmalı.

Çarşamba, Ekim 17, 2007

Resim


  • Yağmurlu veya da karlı bir günde bu resim çekilmiş olsa idi daha iyi olabilirdi.
  • E-5'de yürüyen adam nereye gidiyor ve oraya nasıl girdi?

Otobüs içi reklamlar

Geçen gün görünce aklıma geldi yine. İlk defa ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum ama sanki bir yıldır falan iett'nin şoför arkası reklam panosunda kullandığı bir afiş var. Üzerinde: "Biz İnsan Taşıyoruz" yazıyor hani. Görmüşsünüzdür. (Fotosunu çeken olursa bu post'a sonradan ekleyebiliriz. Arka koltuklar boş.)

O afişi görür görmez aklıma şu geçen yıllardaki Cem Yılmaz'lı Doritos reklamında geçen cümle gelmişti: "İnsan yiycek bunu, insan".

Bir tane de İddaa'dan. Geçen gün fark ettim, hani şu ayakta dikilenler için tutaçlar vardır ya. Onlara ilan vermişler: "Futbol ayakta kalmaktır" yazıyor. Hoşuma gitti. (Onun da resmini çeken olursa arka koltuklarımız hala boş, ekleriz:-)

Uzun bir aradan sonra

Çok uzun bir aradan sonra geçen cumartesi günü otobüse bindim.

Aslında daha önce de sıkca dile getirdiğim gibi evimin çok ters bir yerde olmasından dolayı arabasız pek dışarı çıkamıyorum. Ama o gün sabah bir arkadaşım aldı beni. Zaten gideceğimiz yerden de beraber döneceğimiz için tek arabayla çıkmanın daha akıllıca olacağını düşünmüştük. Lakin işler planladığım gibi gitmedi, gittiğim yerden başka bir yere geçmem gerekti, ordan oraya ordan oraya derken benim eve dönme saatim gece yarısına doğru oldu. Gün içi gezmelerimde hep arkadaşların arabalarıyla bi yerlere gittik geldik, ama eve dönüş saati geldiğinde beni eve bırakabilecek kimse kalmamıştı, ben de mecburen otobüs durağının yolunu tuttum.

Saat 11 buçuk suları, otobüs durağında yerimi aldım. O gece uzun zamandır hasretle beklediğimiz yağmur bizi şereflendirmiş, ince ince yağıyordu (bu yağışın barajların doluluk oranına bir katkısı olmamış ne yazık ki). Otobüs 12:15de geldi. Yapacağım otobüs yolculuğundan daha uzun bir bekleme süreci yaşamış oldum. Ayrıca uzun zamandır otobüse binmemiş bir insan olarak, yol seyretme keyfi için sabırsızlanan bana bu süre daha da uzun geldi.

Siz şimdi böyle uzun bir girizgahdan sonra sanıyosunuz ki otobüsde çok acaip bir şey oldu, onun için yazıp duruyor, ortamı detaylarıyla anlatıyorum. Ama hiç de öyle acaip birşey olmadı. Otobüs geldi bindim, yağmur yüzünden buğulanan camlar ve dışarıdaki karanlık yüzünden yol seyretme keyfi falan da yaşayamadım.

E peki bu kadar lafı niye yazdım?

Şehir içi ulaşımı otobüsle sağlıyorsanız mutlaka yanınızda olaması gereken şeylerin kitap veya müzik dinlemenize yarayacak bir aparat olduğunu size hatırlatmak istedim. Eğer bunlar yoksa ve yağmur ve karanlık yüzünden dışarıyı göremiyorsanız, otobüsde de ilginç birşeyler olmuyorsa yol çok sıkıcı olabiliyor.

Her şeye rağmen otobüs yolculuğu yapmayı özlemişim, o ayrı.

Pazartesi, Ekim 08, 2007

İ.E.T.T.'den haberler




Neymiş peki bu ödülün sebebi? Öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Perşembe, Ekim 04, 2007

ABS (Avanakların Baskı Sistemi)



Bu blogda ABS üzerine birçok hikaye vardı. Hepsinde de şu ABS'yi bahane edip birbirinin üstüne çullanan insanlar rol aldı.

Bu fotoğrafı Zoya'nın blogundan alıyoruz. Afiş gibi!

Zoya yine de eklemiş:

"Otobüslerde telefonla konuşmak pek de yasak değilmiş. Bunu Taksim yolunda teyit ettik."