Pazartesi, Ekim 30, 2006

Direksiyonla Yakıtın Aşkı

129 T Kozyatağı-Taksim hattında İETT şoförü Boğaziçi Köprüsü’ nü geçer geçmez otobüsü sağda bir yerde durdurur ve ardından gelişen sevimli diyalog...

Şoför: Direksiyon kitlendi, dönmüyor...
Her Şeyi Bilen Adam: Yakıt mi bitti yoksa..?
Şoför: Yaaa kardeşim, direksiyonla yakıtın ne âlâkası var! Allah Alllaaaah..!


* H.Ş.B.A. neye uğradığını şaşırdı, en son inerken hâlâ kendi kendine söyleniyordu garibim…

Pazar, Ekim 29, 2006

Sabah Çilesi

İşyerim Altunizade'de. Gayrettepe dolaylarında oturan iki kişiyle birlikte sabah akşam ortak taksi tutup işe gitme durumundayız. Sabahları ortak tutulacak taksiyi bulma ve 08:15 sularında birinci köprüden karşıya geçme konusunda ikna etme görevi benim.
Her sabah ayrı bir macera. En az 5 bilemedin 6 taksiyi durdurup içeriye adımımı atmadan hatta bazen sadece ön camdan kafamı uzatıp "karşıya gideceğim" cümlesini kuruyorum. Bazıları dürüst davranıp dönüş trafiğinin kasacağını söylüyor, ama çoğu mazeret uydururken mimiklerini öyle bir abartıyor ki, sabah sabah tiyatro...
"Karşı" kelimesini "Çarşı" anlayıp arabaya alan, Altunizade'yi duyunca afallayan da oldu. Yolun yarısında kartının olmadığını "farkedip" abuk subuk yerlerde indiren de.
Şoförün biri de 20 yıllık kuaför çıktı. Ense tıraşı muhabbetini dinleye dinleye geçtik köprüden.
Oğluna iş arayan amcalar da vardı.
Telefonda sevgilisine yalan söyleyen de. "Kadıköy'deyim aşkım..."
Sözlerimi Emrah'ın güzel bir şarkısıyla bitirmek istiyorum: "Hey hey heyyy taksi. Bütün işlerim gitti aksi. Heyyyy dur taksi."

Pazartesi, Ekim 23, 2006

Otobüs bayram yolculuğu

Sevgili yolcular,

Bayramınızı tebrik eder yolculuk keyfini maksimumda yaşamanız için otobüslerimizi, metrolarımızı, vapurlarımızı, hafif raylı sistemlerimizi, trenlerimizi, taksilerimizi sevmenizi dilerim.

Tutmayın beni, şöför amcanın, makinist teyzenin de bayramını kutlayacağım. Yaw tutmayın beni kutlayacağım işte.

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN ŞÖFÖR AMCAAAAAAAAAAA, MAKİNİST TEYZEEEEEEE

Cumartesi, Ekim 21, 2006

Perşembe, Ekim 19, 2006

Uçaktaki uyuz yolcu

Emirates uçuorum. Dubai-İstanbul.. Uçağa bindik oturuyoruz motorlar çalıştı yanımdaki adam ateşli ateşli telefon konuşuyor anlamadığım bir dilde.. kapattı.. tekrar aradı falan bende kıllanma günümdeyim olay arıyorum.. genelde umursamam bu mevzuları ve zaten gerekli de değil artık sanarım sadece bizim iç hatlarımızda görüyorum cep telefonunuzu kapatın mevzularını yada bilmiorum ne farkeder biraz sonra öleceğini yada mucizevi bir şekilde canlı olarak kalabileceğini bilerek yere çakılmak üzere olmak gibi bir deneyim keyifli olabilir her neyse adama dedim mister kapatınız telefonunuzu uçak kalkıyor ayıptır. ama biliorum amacımı hostes butonuna da bastım ki kuralına göre oynuyorum hostese soyleyeceim ve ben muhatap olmayacaım hesapta ama hostesin gelmesini beklemeden de daldım adamla mappete adam diyor ya daha kalkmadık uçmuyoruz ki çok önemli bir görüşme hem ben her zaman kullanıyorum bişe olduğu yok. diyorum kendini düsünmüyorsan bizi ne tehlikeye atıyorsun bak bi de utanmıyosun kullandığını itiraf ediyorsun şudur budur baktım adam yeterince ii karşı koyamıyo iyice tiyatroya vurdum atıp tutuyorum pilot arkadasım var şoyle dedi böyle zararlı dedi falan istatistikler uyduruyorum özellikle kalkış anında çok zararlı her yıl dünyada bu yüzden şu kadar kalkış anı sorunu oluyor bunun da yüzde bilmemkaçı bu sebepten diye yazıyorum inceden millet de kulak misafiri ama bakmıyolar göz ucuyla bakma modundalar müdahele eden yok ama bariz yüksek sesle tartışıyoruz adamla çaktırmadan cevredeki yolcuları suzuyorum hehe anın tadına da varıyorum insanların bazıları bana hak veriyo bazıları ne gereksiz tartısma modunda hiç alakadar olmayanlar falan hostes geldi noluyo dedi bende annattım adama kapatın telefonu kalkıyoruz simdi dedi adam zaten yelkenleri çoktan suya indirmisti benim de gazım kaçtı amaan neyse oldum bi yastık istedim sonra uyudum adamda bi 5 dakka aazında kendi dilinde biseler geveledi cık cıkladı sustu.. uyuz yolcu olma sebeplerine bi ışık tutayım dedim.. can sıkıntısı onemli bi faktor mesela

Salı, Ekim 17, 2006

anlatmasam çatlardım

geçen akşam ofisten kaçmış, eve dönmeye çalışırken
tam da trafiğin belalı saatlerinde
otobüs seyrantepe'den çıkana kadar yarım saat kırkbeş dakika falan geçmişken
üstelik te o geceye dair bütün planlarım suya düşmüşken
ya sabır çeke çeke levent'e ulaşmışken
trafik yine kilitlendi.

tam 4 levent in bitip 1 levent in başladığı o gıcık düğüm noktasındayız
saat 7 suları
açlıktan midem sırtıma yapışmış durumdayım.

tam karşımdaki koltukta oturan kadın
çantasından bir hamburger çıkarıp yemeye başladı!

iki dakika sabredebildim, sonra şöförden rica edip indim
metrocity nin oraya kadar yürüdüm.

eskiden ayıp değil miydi böyle şeyler?
ya da ben mi ağaç kovuğunda falan büyüdüm?

Taksim sırası

Taksim meydanında otobüs bekleyen bir kuyrukta adamın birine yaklaşıp aynen şöyle sordum:

- Pardon, burası ne sırası acaba..?
- Taksim!
- Sağolun.

Bozuntuya vermeden adamın yanından ayrıldım.
Kazıkazandan çıktı mübarek, şansa bak yaa!

Biniyomuş gibi yapacaz.

Beşiktaş’ ta durakta beklerken iki yaşlı kadın otobüse beraber bineceklerdir. Kadınlardan biri gelen otobüse hamle yapar ve diğeri sorar:

- Biniyo muyuz..?
- Yok! Biniyomuş gibi yapacaz.

Harbiden otobüse biniyormuş gibi yapan birisini düşünün, aklıma geldikçe gülümserim...

Bura da köprü.

Boğaziçi Köprüsü' nden otobüsle geçerken orta yaşlı bir kadın, yanında oturan diğer kadına eliyle bir yerleri göstererek İstanbul’ u anlatıyor:

- Bak şura Ortaköy, şu da Ortaköy cami.
- Eveeet...
- Bura da köprü. Şu an köprünün üstündeyiz, bak köprüyü şey yapıyolar, güçlendiriyolar...


Sağımız deniiiiz, solumuz deniz!
Dadından yenmiyordu deyzemiz...

Perşembe, Ekim 12, 2006

Otobüssün içinde bi yere de gaçaman.

Tokat Seyahat’ in Muğla-Tokat seferinde Muğla terminalinde beklerken yolculardan biri, yan koltukta ayakkabılarını çıkarmış olan bir yolcudan -yayılan kokudan olsa gerek- rica ediyor:

- Pardon beyefendi! Ayakkabılarınızı giyer misiniz..?
- Sağaaaa neeee!!!
- Nasıl konuşuyorsun sen?
- Lan baagk gözüyün ortasına bi dene vurursam; otobüssün içinde bi yere de gaçaman. Öldürrüm valla şurda seni!

Ben dumur halde kargaşayı beklerken neyse ki; araya muavin giriyor ve gerilim sona eriyor…

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Ekspres otobüs arızası

Geçtiğimiz sene. Mecidiyeköy durağından ekspres otobüse bindik. İlkokul arkadaşımla denk geliyorduk o otobüste. O gün de denk geldik. Oturduk yanyana. Benim çanta okuma parçası dolu olur her zaman, ona da vermiştim okuyacak bir şeyler. TEM'den ekspres otobüs hızıyla eve dönüyoruz. Gün içinde yeterince bunaldığım için eve dönmeyi iple çekiyordum o zamanlar. O heyecanla nereye geldiğimizi bile kestiremeden bir baktık otobüs yolda kalmış. TEM'de gişelerin orada. İndik otobüsten bekliyoruz. Neyi beklediğimizi de bilmiyoruz.
Otostop yapalım desen, kim durur TEM'de?
Başka bir otobüsü bekleyelim desen, orası durak değil ve TEM'den geçen otobüs yok.
O sırada yanıma bir kamyon şöförü geldi. "Bauhaus'a nasıl gidebiliriz buradan acaba?" diye sordu. Adama tarif etmeye çalıştım ama sanırım anlamadı. O sırada kafamda bir ampül yandı ve dedim ki; "Arkadaşımla bizi yanına alırsan Bauhaus'un önüne kadar götürürüz sizi."
Biz iki eleman, geçtik kamyona. Kamyon Bodrum'dan geliyormuş. Şöför ve yanındaki yaşlıca adam, ikisi de karikatür gibi. Resmen karikatür. Birinin sadece gözleri çalışıyor, ötekinin sadece kulakları. Mesela telefon çalıyor, ötekisi bağırıyor şöföre "telefon çalıyoooo" diye.
Otobüsten hızlı gitmediğimiz gibi tırmanma şeridindeki bir TIR'dan da yavaş gidiyoruz. "Eh," diyoruz elemanla "yolda kalmaktan iyidir, en azından eve doğru ilerliyoruz."
Meğersem bu iki arkadaş Bodrum'dan İstanbul'a taşınan birilerinin eşyalarını getiriyorlarmış. Şöförün İstanbul'a ilk gelişiymiş, ötekinin gözlere güvenmediğim için sormuyorum bile. Bu iki karikatürden eşyalarını beklemekte olan ailenin de haberi var herhalde dakika başında telefon açıyorlar "neredesiniz" diye. Nerede olduğunu bilmeyen adam nasıl tarif eder nerede olduğunu? Edemiyor. Bana veriyor telefonu. Diyorum ki "siz merak etmeyin, biz Bauhaus'un kapısına kadar getireceğiz şöförü."
Öteki gişelere geldiğimiz sırada yanımızdan hızla bizim otobüs geçiyor. Yani o kadar yavaş gitmişiz ki. Hafif bir pişmanlık da yaşamadık değil ama bu iki karikatür amca ile de karşılaşmak akşamımızı aydınlattı. Otobüsteki tiplerin hiçbiri enteresan değildi.
Bauhaus'un önüne kadar geldik. Şöförü teslim ettik. Taksiye atlayıp siteye ulaştık. Ayrılırken "görüşürüz" demeyi de ihmal etmedik. Amcaların Bodrum'a nasıl döndüklerini de merak ettim.

Salı, Ekim 03, 2006

Carrefour'a gidecektik...

Bu arada merhaba demeyi unutmuşum. Burası İkaruslar kadar renkli.
Herkese iyi yolculuklar diliyorum! İkinci otobüs macerasıyla yola devam...

Kadıköy'den Carrefour'a gitmek için aceleyle otobüse binen arkadaşım
akbili daha basmadan otobüs şoförüne;

- Abi, biz Carrefour'a gidecektik!

demiş bulunur...

Şoför de bi güzel patlar:

- Bana ne lan! Nereye gidersen git!

(Güler misin, ağlar mısın..?)

Kazara elin kolun çarpar...

Taksim’den Ortaköy’ e gidecek olan otobüsün (40 T Sarıyer) şoförüne kapının ne zaman açılacağını sorduktan sonra; kapı ağzında beklerken adamın biri gelir yanıma…

- Ne diyo?
- Hariciyeciymiş. Amirliğe uğraması gerekiyormuş...
- Haklı adamcağız. Onun da hakkı. 5-10 dakka bekleyecek, dinlenecek adam. Nefes aldırmıyolar ki... Ben de diyodum önceden ‘niye bu kadar bekletiyolar?’ diye; ama yarım saat değil ki... 10 dakka dinlensin, gün boyunca çalışıyo adam, ona da yazık! De mi ama..?
- Doğru söylüyorsun abi...
- Bak bu 40 T! Sarıyer’ e sahilden gider. Bak şu da 25 T! Maslak’ tan gider. Mesela, sahilden giden Emirgan’ dan geçer. Bu geçmez. Ben nerden biliyorum tüm bunları. Her yere gittim çünkü. Bak bu 40 T sahilden, bu da 25 T Maslak’ tan gider. İstanbul’ u öğren! Öğrenci adamsın. Her yere gittim ben İstanbul’ da. Haa, nereye gitmedim. Bi Akmerkez’ e gitmedim. Nasıl gidiliyo oraya?
- Etiler’ de o abi, şurdan...
- Ha, niye gitmedim Akmerkez’ e..? Sosyete değilim çünkü ben. Oraya sosyeteler gider. Ha diyelim ki gittim; olur ya geçerken kazara elin kolun çarpar... Kırarsın camını, ödeyemezsin sonra. Neme lazım? Olur yaa, belli olmaz!
- Olur, olur...
- De mi..? Olur ya ayağın çarpar giderken; kırılır camı, çerçevesi... Ödeyemezsin o kadar parayı. Ben nerden buluyum o kadar parayı? Sosyete miyim ben?
(kapı açılır) Aha! Kapı açıldı.
- İyi günler abi!