Eğer yanımda bana eşlik edecek herhangi biri yok ise kulaklarım müziksiz dışarı çıkmaz. Severek dinlediğim müzikleri topladığım o alet kulağıma tepkisiz kalamadığım tınıları fısıldar. Bu benim ve kulaklarım için yüksek sesli bir müzik resitali olsa da, dış dünya bunu gerçekten de bir fısıldama olarak algılar.
Bilgisayarımda, monitör önünde baterist ya da solist taklidi yapmama neden olacak kadar zevk alarak dinlediğim parçalara cadde ortasında ya da otobüste denk gelince kısıltılı bir alana sıkışmış gibi hissederim. Bu halim dış dünya tarafından da farkedilir hale gelince de işler karışır.
Tempo tutmak için kıpırdamaya başlayan ayaklarımı huysuz bir atı dizginlemeye çalışan seyis misali sakinleştirmeye çalışırım. Önce sıkıca tutar, sonra usulca okşarım, ki dinginleşsinler.
Uyuklamaya başladığı için başı öne düşen ve ardından başın fazlaca hızlı düşmesi nedeniyle uyanıp şaşkın ördek misali etrafa bakan amcaları izlemeye çalışırım ki, kendi başım onlara benzemesin. Çünkü tempoya uymak için emme basma tulumba taklidi yapmaya o kadar hazırdır ki o anda...
Başımın ardından sol elimin işaret parmağı isyana kalkar. Kalkar, iner. Kalkar, iner. Arada bateri ataklarını taklit edercesine baş parmağım da yardıma koşar. Karşımda oturan, çantasını elleriyle birlikte böğrüne monte etmişler de, zorla kendine sarılmak zorunda kalmış gibi görünen başörtülü teyzenin kıpır kıpır olan elimi çekingen gözlerle izlediğini görünce, sağ elim hemen solunun üzerine atlar. Kamufle görevi başarıyla yerine getirilmiştir. Ama sağ direnmekte, hala kamuflaşın içerisinde kımıl kımıl oynamaktadır. Dikilen gözlerin sayısının azalması ona bu kadarcık bir musamaha göstermemi sağlar.
Nakaratın en sevdiğim kısmı gelir ve solistle birlikte haykırmak için çoşkun bir şelale oluşur içimde. Çoğu zaman dışarıdan görünmeden kuruturum o şelaleyi ama bazen, ağzına kadar dolu sürahide taşınan su gibidir içimdeki. Her ne kadar "Dur, dökeceksin" diyerek yavaşlamaya çalışsam da bir şekilde çalkalanarak yere dökülür; melodik bir "Aaaaa ha aaaa hey" şeklinde. Otobüsteki tüm popülasyonun baş kısmının birden bana doğru dönmesi, yere dökülen su nedeniyle ıslandıklarının sinyalini verir bana. Bu yüzden hemen elim koşa koşa gidip ağzımı kapatır, başım, biraz önce evin en değerli cam aksesuarını kırmış çocuk gibi öne eğilir.
Bünyemin girdiği bu garip koşullar nedeniyle, gözlerinin ucuyla bana bakan teyzelerin, amcaların "Sara hastası mı acaba?", "Sapıktır, sapık!" benzeri konuşmalarını algılamaya çalışırım ağızlarını okuyarak. En kötüsü de, tam otobüsten inerken parça arası sessizliğe denk gelir, "Deli deli... Aman yarabbi, maazallah" benzeri şeyler duyarak inerim.
Otobüs hızla gitmek için hareketlenmişken aklıma "Kulağımdaki kulaklığı göstereyim de benim müzik dinlediğim için şekilden şekile girdiğimi, deli olmadığımı anlasınlar" fikri gelir. İyice tartılmadan gerçekleştirdiğim bu eylemin sonuçları daha kötü olur, bir adet havada ampul çevirme hareketi alırım teyzeden. Geri dönüp, indiğim durağa baktığımda da benzer bakışlar gelir. E pek tabi normal. Hızla kalkıp gitmekte olan bir otobüse kulağını gösteren biri hakkında ne düşünürsünüz ki?
Son olarak içimden, keşke o teyzenin telefon numarasını edinebilsem de durumun iç yüzünü açıklasam diye iç geçiririm.
Merak ediyorum, "Merhaba Teyzecim. Ben bugün Taksim'e gittiğiniz otobüsteki, havada ampül çevirerek 'deli deli' işareti yaptığınız çocuğum. Aslında ben deli değilim, müzik dinliyordum, yanlış anlamayın" benzeri bir girişle karşılaşan teyzenin tepkisi ne olur acaba? Bildiği herhangi bir akıl hastalıkları hastanesi telefonu yoktur inşallah.
Not: "Neymiş yahu bu seni garip hallere sokan müzikler" diyenlere yemeklerden önce üç tatlı kaşığı şurup tavsiye ederim. Öksürüğe iyi geliyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
18 yorum:
ben dudaklarımın kıpırtısı görünmesin, mırıltım da kamufle olsun diye boğazlı hırka ve kazakların boğazlarını gözlerime kadar çekerek eşlik ediyorum dinlediğim şarkılara.
Güzel yöntemmiş. Faka benim boğazım "yünlü kazak sarması"nı pek sevmiyor : )
toplu taşıma araçlarında şarkıya içimden bağıra çağıra eşlik edince haliyle yüzümde açıklayamadıım mimikler oluşuyor :) karşıdan izlemesi keyiflidir kesin..
ama elime ayağıma da halim olamam canııım..
genelde sol elim dizimin üstünde dururken, sol baş parmağım dizimle derdi varmış,kavgaya kaşınıyormuş gibi vurup vurup geriye çekilme hareketiyle tempo tutmaktadır.
sağ ayağımsa diğer yandan bağımsız arka ritmleri tutmaktadır..(nasıl müzik kulağı ama?)
size not: ben hayatta boğazlı kazak giyemem; boğulur ölürüm..değer mi? :P yani kendimi saklama gibi bi lüksüm de yok..öle ortada oynar tempo tutarım işte..
toplu taşıma aracında diilsem de müziği seviyorsam yerine göre tempo tutar, oynarım ya da şarkıya eşilk ederim.
kendime not: o ne betimleme?..yok sol elim, yok sol dizim..amma uzatmışsın lafı..dostoyevski misin sen?
Ayyy bende giyemem boğazlı kazak sıkılırım..
Genelde de eğer yanımda tanıdık biri varsa ondan cesaret alıp yüksek sesle söylerim şarkıyı.. Müziğe tempo mu?her dakika oynar geziyorum zaten :D
aslında bazen, sırf gözlerime bakıp deli yahut terörist zannedecekler diye tırstığım da oluyor kat kat kazaklarımın altında.
düşünsenize, gözlere kadar kapalı bir yüzde kaşlar gözler durmadan oynuyor. eller ayaklar deseniz, onlar zaten durmuyor, bağlamak lazım.
hmm, ben bu yolda müzik dinleme işini biraz daha düşüneyim:)
Yahu sakin sakin dinlesenize müziği :) Veya çıkarın kulaklıkları. Etrafı dinleyin. Duyun bi şoför muaviniyle ne konuşuyor, muavin ona ne anlatıyor, teyze ampül çeviriyor belki ama o sırada "diyorum Yaşar'a, böyle takılır ampül, o diyor yok böyle takılır" diye anlatıyor belki de. Di mi ama?
Bi de bişi sorcam Selim.
"Tempo tutmak için kıpırdamaya başlayan ayaklarımı huysuz bir atı dizginlemeye çalışan seyis misali sakinleştirmeye çalışırım. Önce sıkıca tutar, sonra usulca okşarım, ki dinginleşsinler."
Şu paragrafta geçen bölümde, otobüste ayakkabılarını usulca okşayan kişiye deli gözüyle bakıyor olmasınlar sakın? :))
Baştan aşağıya deli profili çiziyorum zaten : )
Ned, yukarıda Selim'den alıntı yaptığı cümledeki 'ayak' sözcüğünü 'ayakkabı'ya dönüştürünce, Selim'i deli diye düşünmek farz oldu.
Bir eliyle ayakkabısını okşarken, diğer eliyle kulaklarını gösteren; bu arada da "Aaaaa ha aaaa hey" diye bağıran biri karşıma otursa, Yaşar'ın ampülü nasıl taktığını anlatmazdım herhalde yanımdakine. :)
:)))))
Ben de arada bir kafa sallıyorum, sonra etrafımdaki insanların algısını düşününce sanki boynum ağrımış gibi sağa sola sallıyorum. Kamufle ettiğimi zannediyorum, ama yediklerini hiç zannetmiyorum. Bunu bile bile böyle hareketlere devam ediyorum. Deli miyim ne? :)
Kısaca +1, sözüm otobüs meclisinden dışarı ama!..
heheheheh bi tane normal yok yani :)) sevindim..
amaannn tempo da tutmayacaksak hatta kendimizi fame'de gibi hissedemeyeceksek hayatın tadı var mı ya..tempo tutamayanlar üzülsün..
:)
Ayakkabısını okşayıp "şşş sakin ol olm" diyen biri "hey aaa" diye bağırmadan da deli yaftası alır:)
Bence.
Ama sanırım o teyze Yaşar Amcanın ampülü nasıl takmaya çalıştığını anlatıyordu. hehe
hala aykkabı diyo bak :))
deniizzz hala ayakkabı diyo şoför :P
Selim otobüsü görür görmez, ayakkabılarını çıkarıyor ve otobüse öyle biniyor çünkü. Doğru. :)
Yazıda "ayak" dediği için onu ayak olarak mı algılıyorsunuz Zeynep Hanım? Ayakkabı işte yaw.
Ne diyelim ne diyelim?
ayakkabı; nedense selim ayağına giymediği durumlarda hareket şansı olmayan bir nesne olduğundan ben hala tempo tutan titreşen bacak/ayak olduğunda ısrarcıyım :P bay dorsey :)
yazıda selim ne derse ben aynı şekilde algılıyorum zira onun yazısı :)) heheh :) hiç yorum katmıyorum, ben onun yalancısıyım..
sizinle uğraşması da ne zor..
ayakkabı; nedense selim ayağına giymediği durumlarda hareket şansı olmayan bir nesne olduğundan ben hala tempo tutan titreşen bacak/ayak olduğunda ısrarcıyım :P bay dorsey :)
Aynen böyle : )
:)
iyi madem.
hahaha :)
sizi bile dizginlemek mümkünmüş demek :)
selim, tebrikler..
"Aman efendim o tebrik size layık"
Televizyon programcısı zannettim kendimi. Uzatmadan gideyim. Bir sonraki yazımı da bir TRT çalışanının IETT'deki halini yansıtacak şekilde kaleme alayım.
"Esen kalın".
Not: "Teaser" gibi oldu be!
Yorum Gönder