Perşembe, Mayıs 04, 2006

Ak-bil gişesi

Dün Ak-bil gişesinde sıraya girdim. Taksim Meydanı'ndaki gişe. Genellikle önünde bir kuyruk olur oranın. Neyse, girdim kuyruğa.

Gişenin iki yanında da bilet satan küçük tezgah vardı. Otobüsler tarafında kalan tezgaha bir kadın yaklaştı.
"İ.E.T.T.'nin bilet gişesi neden kapalı?" diye sordu önce bilet satan gence.

Verilen cevabı dinleme zahmetine katlanmadan, kendisi konuşmaya devam etti. Bağıra bağıra. Herkes duysun da, "teyzenin bilgeliğini" takdir etsin diye, sanıyorum.

"Bu İ.E.T.T. ile bilet tezgahları arasında bir iş birliği mi var yoksa?"

Biletçi genç ne diyeceğini bilemeden baktı yaşı ilerlemiş teyzeye.

"Ne zaman bilet almak istesem İ.E.T.T. bilet gişesi kapalı ve siz hep buradasınız, biliyorum, aranızda bir iş birliği var."

Sırada bekleyenler bu sohbete şahit oldu. Teyze bileti alıp otobüse döndüğü sırada tanıdığı başka bir teyzeye rastladı. Biletçi gence baktım. Oralı bile değildi. Kadın ise "bilgeliğini halk arasında paylaşmanın" mutluluğunu yaşıyordu. Belki de kocasından öğrenmişti böyle "komplo teorileri" geliştirmeyi. Belki de "medya" denilen mesajdan alıyordu verilerini.

Bir belediye otobüsü bileti üzerinden komplo teorisi geliştirebilen bir kitle vardı demek ki. "Halk otobüsüne bindiğinde, verdiği paranın nereye gittiğini de araştırıyor mu acaba" diye düşündüm. "Neden Ak-Bil kullanmıyor ki" demeden de edemedim. Ak-Bil kullanmak için otobüse sık binmeye gerek yok ki.

"Komplo teorisyeni teyze", arkadaşı ile otobüse binmek üzere uzaklaştı oradan.

Gözüm, bizim Ak-Bil kuyruğuna kaydı. Uzun süredir yaşlı bir teyzeyi bekliyordum. Bir Ak-Bil uzatmıştı ve o da memurun bileti doldurmasını bekliyordu [aşağı yukarı üç-beş saniyelik bir işlem bu]. Uzun sürünce merak ettim. O sırada bir belediye otobüsü şöförü yaklaştı sıraya. Önden kaynak yaparak, "şu yirmi milyonu bozcan mı?" diye sordu gişedeki adama. Elindeki para, elbette 20 YTL idi. Gişedeki adam (sesini duyamadım ama) hareketleri ile beklemesini söyledi ona.

Gişedeki adam, Ak-Bil'inin doldurulmasını bekleyen yaşlı teyze, teyzenin hemen arkasındaki bir adam ve ondan sonra ben. Kuyruğun yanında, gişe memurunu bekleyen belediye otobüsü şöförü.

Önümdeki adam, şöföre; "Amma uzun sürdü bileti doldurmak" dedi.
Şöför, adama; "Normaldir, kafa kalmamıştır bu saate kadar onda" dedi.
"Bazen bizim de kafa kalmıyor, duraktan çıkıyoruz ama bir sonraki durak neredeydi, biz nereye gidiyoruz şimdi, şaşırıyoruz valla. O n'apsın?" dedi.

"Hımm," diye düşündüm. Haklı adam. Ben bile bazen durağa geldiğimde hangi otobüse binip nereye gideceğimi şaşırıyorum diye düşündüm.
Şaşkınlık var demek ki hepimizde. Komplocu teyze hariç. Yok yok, Carlos'un annesine benzemiyordu kadın. "Ezber eğitime hayır" diyerek, bunu bile "belediyenin suçu" olarak bağlayabilen komplo teorilerine imza atabilecek kapasitede, sarı boyalı saçları ve mavi kotu ile "yaşlılığa çeyrek kala" gösteren bir teyze idi.

Şöför, 20 YTL'sini "bir onluk, iki beşlik" olarak bozdurup gitti. Sıra bana geldi. Uzattım Ak-Bil'lerimi. Hikaye orada bitti.

Perde.

Hiç yorum yok: