Geçen hafta arkamdaki koltuğa 40'larında iki adam oturmuştu. Daha otobüs ana yola çıkar çıkmaz, eve dönüş trafiğini görüp: "Bu memlekette Fransa'daki trafik kuralları uygulanmadıkça trafik mrafik düzelmez" cümlesi ile başladı adam "yorum(!)"larına. Fransa'daki trafik kurallarının ne olduğunu açıklamaya ihtiyaç duymadı sanırım çünkü yanındaki adam da İtalya'ya geçti hemen: "İtalya da bilimde geridir ama git bak, trafiği takır takır akar" deyiverdi. (Bilim dedin mi akan sular durur!)
Haydaaa dedim ben. Bu yolculuk bu şekilde başladıysa "eğitim şart" klişesine girmeden bitmez ve benim midem de artık bunu kaldırmaz derken bombalar ardı sıra patlamaya devam etti.
"Bizi niye AB'ye almadıklarını da sırf trafiğe bakarak anlayabiliriz" deyiverdi amca, yanındaki de geri vokallerde "biz millet olarak böyleyiz zaten" diye "böğürdü" ve oradan nasıl "hastanelere" geçti anlamadım ama bir sonraki cümle de şöyle idi: "Avrupa'da özel hastane diye bir şey yok." (Hızlarına yetişemiyordum, "Fransa'daki trafik kurallarını" uyguluyor olmama rağmen... Neyse artık.)
Elime telefonu aldım, "bunları not etmem lazım" diyerek mesaj bölümüne hızlı hızlı not almaya başladım. "Adamlar trafiği düzene oturtmuş bile, bak biz hâlâ..." diye bir klişeye daha çarpıverdi kafam. Sonra, sonra, sonra o "beklenen an" geldi ve evet; "eğitim şart" cümlesi de geçiverdi. ("Eğitim şart" diyen herkes eğitime gönderilsin, artık yeter. Demekle olmuyor!)
"Artık daha fazla dayanamayacağım" diye sessiz bir çığlık atıp kulaklığımı tıkadım kulaklarıma. "Merak etmeyin, biraz sonra hiçbir şey duymayacaksınız" diyerek kulaklarımı teselli de ettim.
Şimdi de merak ediyorum. Acaba "konuşa konuşa" trafiğe çözüm buldular mı yoksa yine gidip Fransa'dan mı çözüm aldılar. Belediye bütçesinin tamamını harcamasalar bari..
Pazartesi, Aralık 24, 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder