Uçağın iniş saatinden beş dakika kadar önce ulaşmıştım havaalanına.
Uçak inecek de, yolcular sırayla uçağı terk edecek de, bagajlar uçaktan çıkarılacak da, pasaport kontrolleri falan yapılacak da... Derken ben yarım saat civarında bir vakit tanıdım kendime...
Havaalanlarının girişlerinden iki sene önce nefret etmiştim. "Lütfen ayakkabınızı çıkarıp öyle geçer misiniz" diye sordukları zaman. O yüzden mecbur kalmadıkça içeriye girmemeye çalışıyorum. Kapının önünde dolanır dururum. Hem açık hava. Sigara yasağı yok. Üstelik "birleşmiş milletler" adlı örgütten çok daha renkli. Binlerce tip, binlerce görüntü, binlerce farklı duyguda insan bir arada. Başka yerde olamaz.
[Aslında ben böyle arada bir havaalanı, otogar, otobüs durakları gibi yolculuk geçiş noktalarında öylesine dolanmayı severim. Hani içinden geçip gittiğin tünele geri dönüp, duvarlarını incelemek gibi. Zihinsel ve duygusal bir antrenman olabiliyor.]
Neyse, aradan yirmi dakika geçti ve ben hâla dışarıdayım. Etrafı seyrediyorum. Elimde telefon. Gelir gelmez "ben havaalanına geldim. bekliyorum." diye mesaj atmıştım arkadaşa. Neme lazım diye bir de arayayım dedim. Telefon açık. Çalıyor. Demek ki, uçak indiği gibi açmış telefonu. Güzel dedim. Çaldı, çaldı, çaldı açan yok!.. Herhalde duymuyor dedim içimden. Dolanmaya devam ettim.
Beş dakika sonra bir daha aradım. Çaldı çaldı, açan yok.
On dakika sonra bir daha aradım. Çaldı çaldı, açan yok.
On beş dakika sonra ben hâlâ dışardaydım ve telefon çaldığı halde açan yoktu. İşkillenmeye başladım. "Herhalde telefonu evde unuttu. Uçağı kaçırmamak için de geri dönemedi. Umarım telefon numaralarını bir kağıda yazıp cüzdanında saklıyordur" diye düşündüm.
Uçak ineli bir saat oluyordu ve ben dışarıda dikiliyordum. Telefon halen cevap vermiyordu. Belki dedim alışverişe dalmıştır. Belki de telefonu havaalanında çalındı. Ama çalan kişinin yapacağı ilk şey telefonu kapatmak olurdu herhalde diyorum içimden. Beni asıl ilgilendiren kısım, telefon numaralarını bir kağıda yazıp yazmadığı.
Belki diyorum ben dışarıda beklerken, telefonu da çalındığı için içeride dolanıp duruyordur. Doğru dedim içimden. Bir ihtimal daha var. Telefonu bavula koydu ve duymuyor. Ama nasıl olur bu? Yok yok, bu ihtimal dahilinde olamaz. Kim telefonunu bavulda taşır?
Her şeyi göze alıp, giriyorum havaalanı girişinden içeriye. Biliyorum kemerleri çıkartıyorlar, yine öterse ayakkabına göz dikiyorlar. Son bir defa daha kaldırabilirim belki bu durumu diyorum. Çıkardım kemeri, geçtim kapıdan. Ötmedi. Küçük bir sevinme seansı yaşadım kendi içimde. Taktım kemeri yeniden, insanların yolcularını beklediği bölüme geldim. Etrafa bakınıyorum bizimki oralarda mı acaba diye. Yok.
Telefonla bir daha deniyorum. Çalıyor ama açan yok. Kızmaya başlıyorum.
O sırada telefonla, dış dünya ile iletişimime devam ediyorum. Havaalanında misafir beklediğimi bilen kişiler "ne oldu" diye soruyor tabii. Olanları onlara anlatıyorum, çözüm öneriyorlar. "Danışmaya gidip bir sor istersen" diyorlar. Gidiyorum danışmaya. Diyorum ki "bilmem ne sefer sayılı, bilmem nereden gelen uçak.." daha ben ağzımı açtığımda o karşısındaki ekrana bakıyor: "Tüm yolcular boşaldı o uçakta" diyor.
"E ama benim yolcum hâlâ ortada yok" diyorum. "O zaman bir anons yapalım" diyor. İsmi veriyorum ve anons yapılıyor. Ben bir yandan da telefonla şansımı denemeye devam ediyorum. Çalıyor çalıyor açan yok.
Havaalanına geleli bir saat kırk dakika kadar olduktan sonra durumumuz şu: Ben danışmanın önünde, elimde telefon ile dolanıp duruyorum ve olası tüm ihtimalleri sorguluyorum. Bir tanesi hariç!
Bir saat kırk dakika olduktan kısa bir süre sonra telefonum çalıyor. Bakıyorum o arıyor:
- (Çok sert bir biçimde) Neredesin sen yahu? diye sesleniyorum telefona.
- Afedersin. Telefonu evde unutmuşum. Alışverişteydim. Diyor karşı taraf ve benim hiç tahmin edemeyeceğim kadar soğukkanlı bir ses ile. Bu ağırkanlı ses beni daha da sinirlendiriyor.
- Ben tam bir saat kırk dakikadır sana ulaşmaya çalışıyorum ve sen telefonu açıp bana alışveriş yaptığını söylüyorsun bu kadar sakin bir şekilde! Diyorum.
- Evet. Telefonumu evde unutmuşum. Diyor (bende hâlâ jeton düşmüş değil. Uçağı kaçırdı bu herhalde diyorum içimden.)
- Peki sen şimdi neredesin, ben içeride bekliyorum. Diyorum.
- (Anlamıyor önce ne dediğimi) Peki. Diyor. (Sonra soruyor.) Nerede bekliyorsun beni?
- Havaalanında! Diyorum.
Ben kızgın, o çok sakin. Ne olacak bu işin sonu diye merak ediyorum. Bir saat kırk dakikadır beni bekleten kişi bu kadar sakin olmamalı değil mi? Üstelik yabancı bir ülkedeyse.
"Havaalanında ne işin var" diye sorup sormadığını ve benim açıklama yapmaya devam edip etmediğimi hatırlamıyorum ama sonraki sahnede ben çıkışa doğru yürümeye başlıyorum çünkü "olayı çözmüş buluyorum".
Karşılama noktasına 24 saat erken giderseniz... Böyle saçma sapan bir şey yaşamanız olasıdır. Sakin olun.
Takvimin nasıl karıştığını anlamaya çalışıyorum ben hâlâ.
Elbette ertesi gün yine oradaydım. Bu sefer doğruydu her şey.
Gülmeyin:) Gerilim hikayeleri de komik olabilir. Komedi de gerilim olabilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
9 yorum:
ahahahahaayytt
ilahi ned, çok yaşa sen!
bu hikaye tadını kaybetmiyor mu ne:)
:) Thenk yu
abi bi zaman bükme olayı falan olmus olmasın (fazla heroes seredip çocukluuna donunce insan kopamıo o ortamdan :P )
Kikikikikiii
ayyy çok komik buuuu :))
Ned koptum koptummm
yazık sanaa :P
Ehehe :)
Ama sana gülmüyorum, aklıma başka bir şey geldi ona gülüyorum. (nıhaha)
Çok güldüm ben de, ne de güzel anlatmışsın her zamanki gibi sevgili Ned. Yazını okurken, olay sırasında yüzünün giderek kızardığı geldi gözümün önüne. Büyük ihtimalle doğrudur. :)
(Aşağıdaki yazının yorumlarında beni çağırmışsınız ama ben şimdi okudum, af. Geç oldu, yazmayayım bari di mi?)
@Vatansız: Biliyon, ben seyretmiyom öyle Lost-Heroes falan.. Anlamadım ne didiğini.
@Mine: Tanıdık kimseye de rastlayamadım valla oralarda. Halbuki böyle alakasız yerlerde, alakasız tanıdıklara rastlar ya insan.. Tutmadı bu sefer.
(Senin de Aylin ve Deniz'le aynı anda yorum yazıyor olma büyün tutmamış gördüğüm kadarıynan:))
@Deniz Ural: Herkesin nick'ini, ismini kestim ama seni tam kullandım bak:) Neden, bilmiyorum.
Ama ben kızınca öyle kızarmam ki. Teşekkürlerimi nereye sunayım, beğeniniz için sevgili Deniz Ural. Sunuyorum, sunuyorum, sunduuuuuum.
(Yorumun son kısmını anlamadım ama.. Neye geç kaldın? Neyi yazmayacan? Anlayımadım.)
çok anlamaz gördüm sizi ned bey
Bak, Kral seni anlamaz görmüş, ne diyeyim. :)
Bir önceki Tuğçe özel'in "Beylikdüzü Yolcusu Kalmasın" başlıklı yazsındaki yorumlardan bahsediyorum can Ned, gurban Ned. :)
ben yorum yazıp kaçmışım, sen de en son "Deniz attı lafı ortaya sonra kayboldu. Huuu" demişsin. Yes, it is.
Son olarak, Mine ve ben yukarıdaki yorumu aynı anda yaptık aslında.Ama ben yaptığım bir takım ayarlar ve kozmik numaralar sonucunda 'yorumların aynı anda yazılması durumunda ikinci olma' şeysini aktif hale getirdim. Ondan. Mine ve Aylin korkmasın artık benden. Evet.
Durumu bilmeyen okuyucularımız için: Bu kadar muhabbeti Aylin, ben ve Mine, bir yazının altına bir kere aynı anda yorum yazmış olduğumuz için yapıyoruz. Evet, işimiz gücümüz yok. Bakalım nereye kadar. :)
Guiseppe Tornatore'yi bekliyordum.
Tööbe tööbe :)
Yorum Gönder