Perşembe, Ağustos 03, 2006

Rujlu Kız!

İzmir Göztepe Kız Meslek Lisesi'nin anaokulundayım o zamanlar...
Sene 1984 ya da 85...
Bi' gün kocaman abiler ablalar geldiler ve karpuz seçer gibi seçtiler bizi...
"Sen gel, sen gel, sen de gel..."
"Aaa bu da güzelmiş, gelsin..."
Derken topladılar ve bi' servise doluşturdular...

Uzun bir yolculuktan sonra, bir fotoğraf stüdyosuna geldik.
İçeri girdik, baktık, bir sürü bizim yaşlarımızda çocuk, saçları taranıyor, kızlara ruj filan sürülüyor...
Hâlâ neden orada olduğumuzu bilmiyoruz ama... Ya da ben bilmiyorum!
Neyse beni de aldılar. Saçlarımı taradılar, bi' de toka takıp, ruj sürdüler.
Bir yandan da "ay ne güzel çocuk aman da aman" diye seviyolar.
Bir tarafta bi' kız ağlıyo... İçimden "aman ne şımarık şey" diye geçiriyorum. Görseniz kız safi kapris. Yok oyuncak isterim, yok efendim benim fotoğrafım renkli olsun, saçımı neden böyle yaptınız... Ayy, içim daraldı şimdi hatırlayınca bile... Benim saçımı tarayan abla da yanındakiyle konuşuyor bi yandan: "Belediye Başkanının kızı ya, ondan böyle yapıyo. Şımarık işte noolcak!"

Neyse, fotoğraflarımızı çektiler ve servisle yine anaokuluna götürdüler.
Yol boyunca cam kenarında oturup, dışarıyı izledim.
Her sabah babam beni okula götürürken, otobüste gördüğüm sarışın teyze geldi aklıma.
Otobüs bizim durakta dururdu.
O teyze hep aynı yerde oturur, dudağındaki parlak kırmızı rujuyla dışarıyı izliyor olurdu.
Onu önce camda görürdüm. Sonra da yol boyunca onu izlerdim.
Hep dışarı bakardı. Yüzünün aksi cama vururdu. Çok hüzünlü gelirdi bana...
O zamanlar bu sadece ona özel bir durummuş gibi gelirdi...
Ama otobüste yalnız olup da dışarıyı izleyenler hep hüzünlü görünürlermiş, sonradan fark ettim.
O gün yol boyunca camdan dışarı o teyze gibi bakmaya çalıştım.
Dudağımda kırmızı rujum, özenle taranmış sarı saçlarım vardı onun gibi...
Acaba ben de öyle güzel görünüyor muydum dışarıdan?
Acaba dışarıdakilerin dikkatini çekiyor muydum, onun benim dikkatimi çektiği gibi?

O gün bugündür, ne zaman otobüse binsem camda o teyzenin yüzünü görürüm.
Ve hâlâ merak ederim, aylarca, aynı yerde, aynı şekilde otururken aklından neler geçerdi...

Haa unutmadan!
Fotoğrafların çekilme nedenine geri dönelim... :)
Meğer ben o gün Yeni Asır Gazetesi'nin düzenlediği Güzel Çocuk Yarışması'na katılmışım bilmeden...
Kaçıncı mı oldum?
Elbette ikinci, Belediye Başkanının kızı değildim ne de olsa! ;)

Ama olsun!
Okula döndüğümde kraliçe gibi karşılanmıştım rujlu halimle...
Üstelik Serhan da bütün gün etrafımda dolaşmıştı rujlu kız rujlu kız diye...
Serhan kim mi?
İlk aşkım... hehheh! ;)

8 yorum:

Ned Dorsey dedi ki...

Blogumuzda Yeni Asır güzeli de varmış da haberimiz yokmuş:)

O teyzelere ben de çok rastlıyorum. Sanıyorum ki o sırada "bu kadar güzel, sarışın bir kadınım ama bir BMW'nin yan koltuğunda gideceğime hâlâ otobüsteyim" diye hüzünlendiklerini tahmin ediyorum. Belki yanlış tahmindir, belki de eksik ama yine de doğrumsu...

Karışık iş.
Bitmiş bu iş.

Ben de bu "harika" yorumlarımla comment boşluğunu doldurdum sanıyorum.

Erçin Sadıkoğlu dedi ki...

Her yazıya bir yorum davamızdan dönüş yok Murat! :)

Serhan? Peki Serhan'ın hikayesini de okuyabilecek miyiz bir gün?

Başak Kanat dedi ki...

Sanırım Serhan'ın hikayesini buraya yazmamın bi' anlamı yok... Ben sana bi' ara anlatırım Erçinim... :)

Ned Dorsey dedi ki...

Valla Erçin bey oğlum... Her yazıya yorumunuzu göremiyoruz valla. Bilmiyorum anlatabildim mi...

E hani??

Serhan'ın hikayesi diye ayrı bir post yapsak diyorum sayın Başak Kanat ? Mutlaka toplu taşıma aracı ile ilgili kısımlar vardır.

Yani bu filmin tamamını anlatmak yerine fragmanla kurtarmak gibi bir kolaylık da sağlar size, bilmiyom anlatabildim mi. :)

Başak Kanat dedi ki...

Valla Muratçığım, Serhan'ın hikayesinin toplu taşıma araçlarıyla ilgili kısmı ancak bu kadar... O da tabii ne kadar ilgiliyse... Anlatmıycaam işte! Çatlayın patlayın e mi? :))

Erçin Sadıkoğlu dedi ki...

Serhan'ın günlüğünü ele geçirdim arkadaşlar....
Aynen aktarıyorum sizlere...
--------

Sevigili Gümlük,

Annem beni sabah bıraktı ve dedi ki bugün sakın yaramazlık yapma, yapmadım, ama ebrunun eteğini kaldırmaya yelteendim biraz bunu itiraf ediyorum. Ayrıca neden hep ben sana itiraf ediyorum, sen de bana itiraf etsene bazen de..Açsam mesela ben böylee günlüğü yani seni orda bir yazı bulsam "sevgili serhan" diye başlayan. Neyse...
Bugün okulda bir curcuna bir curcuna anlatamam...
Anlatırım aslında da yarın, bugün ben de bişey annamadım ki, örtmenimize sordum bişey sölemedi.
Sonra bi sürü kızı alıp gittiler. Başak da gitti. Gelir diye bekledim. Ebru gitmedi. Onu o yüzden beklemedim zaten burda diye. Sonra biraz yaramazlık yaptım. Baktım zaman geçmiyor. Başak gelmicek heralde dedim. Unuttum gitti zaten, ama aslında başakı unutmamı sağlıyan başkası oldu. hayır yaaaa.. uff ne salaksın. Ebru bana başakı unutturamaz! Bana başakı unutturan kız rujluydu. Anneler sürüyor ya onlardan işte. Başakı unuttum. RUjlu kıza aşıkım şimdi. Yani aslında aşk değil de bu, bir çeşit hoşlanma diyebiliriz. Ben derim böyle ama başkaları gelir aşık der adımız çıkar. Hayır etrafında dönüp "rujluu kıızz rujluu kıızz" demekten başka bişey de yapmadım halbukisem. aman neyse, sana biraz da aksam annemlerle gittiğimiz alsancaktan ve orada yediğim roma dondurmasından bahsedicem.......
---------------------------

:)

Vatansız Kral dedi ki...

çok hoş derinlemesine incelemeleri veya yansıtmaları olan
objeler semboller hislerle bütünleşmiş insana bi ton çoluk çocukla uuraşmak derdi olmasa sunu bi kısa film yapayım dedirtecek dengeli tonlarda anlatılmış
can alıcı teyze ve çocuk paralellemesinde gülümsüyorsan hüzünlendirecek hüzünlüysen gülümsetecek bir anı-hikaye olmuş paylaştığın için ellerine sağlık diyeceğim aynı zamanda yaşantından bir kesit olduğu için de bu noktada varlığına sağlık mı denir bunu da bilemedim :)

keyifler hepimizle olsun...

Ned Dorsey dedi ki...

Serkan'ın günlüğü:)

Güzel. Ayrı bir post olarak bile yapılabilirdi. Carlos'un annesini unuttum uzun süredir bak. :)