Perşembe, Temmuz 17, 2008

Taksilerden Sigara Yasağı Manzaraları



Taksilerimiz zaten çok "estetik görünümlü" idi, "nazar değmesin" diye biraz görüntülerini bozmaya karar verdiler galiba.
Şu sticker'lardan dağıtılmış. Birkaç takside yapıştırılmamış olduğunu gördüm. Adama zorla bu zevksiz sticker'ı yapıştırmak zaten bir tuhaf, bir de "yapıştırmadığı için ceza kesmek" daha da tuhaf.

Fotoğrafta şunlar yazıyor (tıklamaya üşenenler için)
Şoför sigara içerse 62 YTL
Sorumlu olduğu araçta sigara içilirse 5000 bin YTL! (Yani kaç trilyon ediyor, hesaplayamadım)
"Bu taşıtta sigara içilmez" levhası asmazsa 1000 YTL.

Buyrun, buradan yakın.
Tabela bağımlısı birileri var galiba bir yerlerde... Tabelayla her derdimiz çözülüyor galiba.

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

Bir günde 8 araç

Gümüşyaka’ya gitmek için Cumartesi günü kendimi yollara atınca şu toplu taşıma araçlarını kullandım sırasıyla;
İdealtepe – Üsküdar Sapağı – Minibüs
Üsküdar Sapağı – Üsküdar – Dolmuş
Üsküdar – Beşiktaş – Motor
Beşiktaş – Kabataş – IETT Otobüsü
Kabataş – Zeytinburnu – Hızlı Tramway
Zeytinburnu – Avcılar – Metrobüs
Avcılar – Silivri – Halk Otobüsü
Silivri – Gümüşyaka – Minibüs
Ve böylelikle uzun zamandır eksik kalan yanımın ne olduğunu keşfettim.
Tramwayda uyudum, Metrobüste şoförün tam başına dikilerek, kaçla gittiğini, duraklarda kapıları nasıl açtığını öğrendim, Halk Otobüsünde o sıkışıklıkta insanların hala üstüste olduklarını gördüm ve minibus şoförünün görev bilinciyle oraya tatile gelen herkese yardımcı olmasına şahit oldum.
Şimdi okuyanlar neden böyle yaptın ki Gümüşyaka’ya İstanbul Seyahat gidiyordu diyebilirler tabi ama ben onu Zeytinburnuna geldiğimde öğrenmiştim, o yüzden de her şey için çok geçti.
Gümüşyaka’daki üst geçitte ineceğimi söylediğim minibus şoförü üst geçite 50 m. kala durup yolcu indirdiği ve beni almaya gelen arkadaşlarımı gördüğümü söylediğim halde, olmaz üst geçite gelmedik, orada indireyim diyip, zorla üstgeçitte indirdi beni sağolsun.
Asıl kendi arasında “ ……… inip Şok'a yürürüz” diyen bir kızla annesine, aa ben sizi tam Şok'un önünde indireyim yürümeyin hiç diye müdahale etmesi unutulmazdı.
Günün sonunda ne kadar yorulmuş olsam da bu uzuuun yolculuktan toplu taşıma araçlarının komedyenler için ne kadar iyi malzemeyle dolu olduklarını bir kez daha onayladım.

Cuma, Temmuz 11, 2008

Otobüs hikayesi - çorap ve iki don

Yer: Istanbul
Otobüs: 87 /Edirnekapı-Taksim
Otobüs modeli: Halk otobüsü. En gürültülü cinslerinden.

En arka sıranın bir önünde veya iki önünde oturuyorum. Gürültüsü bol bir otobüs olduğu için, telefonun çaldığını duymuyorum ama arkamdan, hani şöyle görüntüsü sert olup da, ağzını açtığında sesinden hiç beklenmeyecek derecede ince ve çatlak bir ses çıkan genç adamlardan biri telefonda konuşmaya başlıyor.
- Ha ben aradım. Yaw sizin orada benim poşeti unutmuşum. (duruyor.)

Buradan anlıyoruz ki, torbayı unuttuğu arkadaşını aramış fakat arkadaşı ya açamamış veya ikinci bir ihtimal "çaldır-kapat" yapmış, arkadaşı geri arıyor.

- Siz o poşeti bi kenara koyun. Ben akşam gelir alırım.... Yok yok, önemli bir şey yok içinde. Dedim ya siz onu bi kenara koyun....

Şu anda o yönün aksine gidiyor ve bir işi var demek ki, akşama kadar torbayı unuttuğu yere uğrayamayacak. Bu arada o kişi bu nesneye "poşet" dedikçe ben burada "torba" diye yazmaya devam ediyorum. Elbette, farkındayım.

Karşı taraf - ne alakası varsa artık - poşetin içinde ne olduğunu soruyor. Zaten gürültüden ötürü bağırarak konuşmak zorunda kalan adamcağız, torbanın içinde ne olduğu söylediğinde, otobüste herkes duyuyor tabii ki.

- "Ya çok önemli bir şey değil, çorap var, iki de kilot falan var." Diyor.

Aklıma, askerde bana sivil günlerinden bir hatırasını anlatırken tamamen sansürsüz konuşup sonra sanki kullandığı diğer kelimeler normalmiş de, "don" demek ayıpmış gibi "....yav çavuşum çamaşır ipinden afedersin (utanarak) don düşmüş sokağa..." diye anlatan çocuk geldi.

Bizim yolcu da, çorap sayısını söylemedi ama kilot sayısına baya bi önem veriyordu herhalde. Çözemedim.
Telefon kapandı. Bilmiyorum artık, akşam gidip aldı mı "torbasını".