Cuma, Eylül 28, 2007

Biraz da amcalardan bahsedelim

Genelde tonton teyzeler konuk oluyor sohbetlere ama amcalar da hiç aşağı kalmaktan hoşlanmazlar tabii.

Aşağıdaki olayı Zoya göndermiş.

Eminönü'nden kalkan Başakşehir otobüsünün dolmasını bekliyoruz. Yaşlı
bir amca otobüse biniyor, şoföre bakıyor.
- Evladım bu Eminönü'ne gider mi?
- Amca Eminönü'ndeyiz zaten.
- E peki nereye gider?
- Başakşehir'e.
- Pekiiii ben de o zaman oraya giderim:)))

Pazartesi, Eylül 24, 2007

Onur Yüksel Anlatıyor : Bursa'dan bir otobüs hikayesi




Yazmaya üşenenler için video servisimiz de başlamıştır. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi...

Çekimde miyiz?

Çekimdeyiz.
Çekilin yoldan, geliyor Otobüs :)

Yukarıdaki videoyu göremeyenler için direkt link burada.

Cuma, Eylül 21, 2007

Otobüste Uyuklarken Yanağı Cama Yapıştırma Eylemi

Diyelim yol uzun. Üstelik gece. Başlarda gözlerimiz oldukça fincan gibi. Koftiden sanatçı olan ruhumuz koltuğa oturur oturmaz insan gözlemlerine başlamış. Ruhumuzun eleştirel tarafı ise aynı anda 'sanki bir dahaki romanına yazacak karakter arıyor a.q. salağı' gibi normalde başkasına bile demeyeceğimiz şeyleri bizzat bize söylüyor.

Bu iç çekişmeler, çemkirmeler ve/ veya çelişkiler yavaş yavaş uykumuzu getiriyor. Muavin filmi koyuncaya kadar bir saat kadar vaktimiz var. Gözlerimizn görüşü bir süredir üstten yarı yarıya kapanarak sınırlanmış durumda zaten. Ne yapmalıyız? Uykuyu iyicenemene çağıran hareketler yapmalıyız değil mi?

Ve fakat o da ne? Yolculuk boyunca yanında tuttuğu sırt çantasından minik yastık, küçük su, ufak kek, terlik, ayıcık gibi şeyler çıkararak istikametine yol yorgunluğundan eser olmadan varanlar familyasından olmadığımız için göğse düşen kafa kısa bir süre sonra cama ufak bir küt sesiyle çarpmaya başlamıştır. Zira, kafamız yanımızdaki yolcu kişinin omzuna düşmesin diye cama doğru cama doğru uyuklamaya çalışmaktayızdır.

İşte tam burada, üçüncü kütten sonra kafayı bir daha eski yerine getirme arzumuz tamamen suyunu çekmiştir. İyice bastıran uykuyla, alnımızın üst köşesini cama sağlamca yerleştiririz. Ve fakat, seyir halindeki otobüsün zıngır zıngır zıngırdayan bedeni, beynimizde ufak ama sürekli depremlere sebep olmaktadır.

Muavin, elindeki yuvarlak ve aynamsı nesneyle tavana yakın duran ekrana doğru yönelmiştir. Uyuklamak için son üç dakikadır. Önce çaktırmadan etrafa bakılır. Diğer koltuklarda, yaşıtımız olup da fiziksel olarak 10 üzerinden en az 7 verebileceğimiz bir karşıcins kişisi olup olmadığı kontrol edilir. Diyelim öyle biri var, o zaman konumuna göre karar verilir, stratejik davranılır. Ben yok varsayarak devam ediyorum, zira başlıkta söylediğim sonuca ancak böyle varabilirm.

Yakın koltukların temiz olduğu kanaatine vardıktan sonra artık yapacak tek bir hareket kalmıştır. Film başlamak üzere olduğundan uyku için çok az kalan süreyi daha iyi değerlendirmek için bu hareket olabildiğince hızlı yapılmalıdır: Tek seferde, yumuşak ve sıcak yanağımızı, sert ve soğuk cama yapıştırırız. İşte oldu, bu kadar! Başta gelen ufak ürperme hemen geçecektir. Film başladıktan bir süre sonra, yani yüksek ve dandirik ses dolayısıyla uykumuz açılıncaya kadar, gönül rahatlığıyla bu pozisyonda durabiliriz. Hadi bakalım.

Dipteki Not: Üç tarafı yastıkla kaplı bir boynunuzun olduğu hal, otobüs uyuklamaları için en rahat hal. Demem o ki, o şişirilerek kıvamını bulan, ortası eksik yastıkları küçümsemeyin, birer tane edinin.

Pazartesi, Eylül 17, 2007

Yılın Minibüsçüsü

Gece saat nerede ise iki sularında, Avcılar'a dönmek için minibüs gelir mi yoksa taksi ile mi dönerim diye bakınırken birden arka arkaya üç tane Avcılar-Topkapı minibüsünün geldiğini gördüm. En boş olana atlayıp, boş olan ön koltuğa kuruldum ki hiç beklemediğim bir sürpriz idi.

Ancak nedense üç tane olunca o kadar ağır gidiyorlar ve nerede ise her durakta beklemelerinde sıkıldığımdan rahatsız olduğumu belirtmek için sordum:

- Nasıl oldu da bu saatte üç tane arka arkaya minibüs var.
- Son araçlar bunlar, abi.

Ancak bir başka şey dikkatimi çekti. Kapı sürekli açık iken birisi inmek için ayağa kalktığı zaman minibüsçü hemen kapıyı kapatıyor ve tam durmadan da açmıyordu.

Böyle bir olaya ilk defa farkına varıyordum. Daha önceleri minibüsçülerin durağa gelmeden kapıları açmalarında çok rahatsız olduğumdan arkama dönerek iyice baktım.

Bir süre sonra Avcılar'a geldik ve köşede inmek istediğimi söylediğimde, minibüsçü şöyle dedi:

- Abi, kusura bakma. Gece gece geç bıraktık. Araç benim değil. Aslında okul servisi işletiyorum ama evi boya yaptırdığımdan geceleri biraz çalışıyorum. Son araçlar olduğumuzdan da müşteri kaçırmak istemedik.

Teşekkür ederek indim. Açıklama yapmasını beklemiyordum. Hatta bir minibüsçünün özür dilemesini hiç bekleyemezdim.

Apartman kapısını açarken bir an durdum. Farkına vardım ki okul servisi olarak çalışmanın sonucu ile tam durmadan kapıyı açmıyordu.

Eve biraz geç girmiş olsam da o adamın "yılın minibüsçüsü" olmasını diledim. Hem de minibüsçü olmamasına rağmen...

Cumartesi, Eylül 08, 2007

Yine otobüs - Yine telefon

Bugün otobüste bir iki kişinin cep telefonu çaldı.
"Aha," dedim "çıngar çıkacak yine."

Bekledim ama sessizlik bozulmadı. Ne şoför, ne de yolcular ses çıkarmadı.
"Vay be" dedim "gelişme olmuş demek ki."

Aradan beş dakika geçti, tam önümdeki gencin telefonu çaldı. Açtı. Başladı konuşmaya:
"Haa otobüsteyim.... tamam... geliyorum Bakırköy'e.... tamam.... oldu... ya yoldayım şimdi... otobüsteyim. Geleceğim Bakırköy'e.. Tamam.."

O sırada önünde dikilmekte olan yaşıtı "kapat telefonu" dedi. [Tanışıyorlar mı bilmiyorum ama onlu yaşlarının son günlerini yaşıyormuş gibiydiler. Taş çatladı 20 yaşındalardır.]

"Allah Allah," dedim "işte şimdi çıngar çıkaracak birisi."

Sonra ne dese beğenirsin telefonu kapatan çocuğa:
"Şimdi bu arabalar sıfır ya, fren muhabbeti falan var bunlarda. O yüzden cep telefonu yasak."

Sonra parmağı ile otobüsün muhtelif yerlerine yapıştırılmış sticker'ları gösterdi. ("Muhtelif" sözcüğü ile "sticker" kelimesi ilk defa bu cümlede bir araya geldi!)

"Bak, o yüzden her tarafta cep telefonu yasak işareti var. Fren muhabbettinden." dedi.

Beş yıldır "sıfır" kalmayı başarmış bu otobüslerimizle gurur duydum, gurur.

Çarşamba, Eylül 05, 2007

Bir Gün...


Avcılar'dan geçenlerin hali...

Resimler



Pazartesi, Eylül 03, 2007

"Seni de sokayım istersin? "

Rippin Corpse'un bloğundan pek güzel bir otobüs yazısı:

Uçak modundayım..seni de sokayım istersin?

İzmir-Antakya arası yolculukları sık sık yapmaktayım. Hepsi de otobus yolculuğudur. Yol 16 saat gibi, eşşeği bağlasan durmayacak derecede uzun olunca, insan haliyle yan koltukta oturacak olan insanın çok konuşmayacak kadar normal, karnı acıkınca ağlamayacak kadar yetişkin, uykusunda tekme savurmayacak kadar mülayim biri olmasını arzu ediyor.

Mesela benim korktuğum yolcu profili; nasihat veren amcalar, izne giden ya da izinden dönen Mehmetçik ve lohusa abilerdir.

Nasihat veren amcalar; “bizim zamanımızda …” ile başlayan herangi bi cümle kurduklarında yolculuk 1 saat uzuyor benim için. Hele ki bir de “gençlik ölmüş…” ile girilen bi konu kıtalar arası yolculuğa sürüklüyor beni. Vallahi Allah orda ona yakın ol amcacım!

İzne giden ya da izinden dönen Mehmetçik; evlerden ırak yahu. Evi de geçtim yan koltuğunda be! “Askerde mantık yok” dedikleri anda ense köklerine şaplak atmak arzusuyla kavruluyorum. Olur da bi eşeklik yapıp adamı dinlersen ve o da bunun farkına varırsa, yolculuk sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında engin bir bilgi düzeyine rahatlıkla ulaşıyorsun.

Lohusa abiler; işte en tehlikelileri bunlar aslında. Karıları çocuğu doğurarak misyonunu tamamlamış, akabinde kendileri çocuğuyla birlikte bindirilivermişlerdir otobuse. Karısı kuvvetle ihtimal arkadan gelecektir. Ve bu abiler bu yolculuğun rüya filan olduğunu düşünürler, ambele vaziyettedir beyinleri. Çocuk zırlar. Altını ıslatmıştır, karnı açtır vesaire. Gel gör ki abi “hanım olsa emzirir, bir-iki popoyu “tappuş'lar biterdi” diye düşünür sadece. İcraat yoktur. Ceremesini yolcular çeker. Ben çekerim birader, ben!

Neyse ki son yolculuğumda bu prototip(!)lerden biri yoktu. Muhabbeti sıkmayan, tadında bırakan 35 yaşlarında bi abi vardı yan koltukta. O kadar iyiydi ki, bana “okuyor musun? Aslen nerelisin?” gibi sorular sormadı. Direkt Beşiktaş, Fenerbahçe ve futboldan girdik konuya. İzmir Basmane’nin arka sokaklarında olan fuhuş hikayelerine kadar geldik.

İyi güzeldi de telefonunu kapatmıyordu otobüste. Ee gün gelmiş ben de kapatmamıştım, bi’şey diyemedim.

Bi ara çıkardı telefonu kurcalamaya başladı. Tam o sırada muavin gelip “beyefendi kapatır mısınız telefonu” diye uyardı. Sert ama kavgaya mahal vermeyecek şiddette bir ses tonuyla.

Abi cevap verdi ve akıllara ziyan diyalog başladı;

A: Uçak modunda şuan telefon sen rahat ol!

M: Olmaz! Otobüs moduna al sen onu! Kapat yani!

Ben böyle hazır cevap, kafası çatır çutur çalışan muavin görmedim yeminlen!-Muavinler bu söylediğimi yanlış anlamasın bu arada!!-

Otobüsün bu muhabbete tanık olan orta kısmı bastı kahkayı haliylen. Ben kahkaha atmaktan öte tepkiler veriyordum. Ne tür tepkiler olduğunu akrabalarıma ve yakın çevreme anlatabilirim sadece. Neyse.. bizim abinin dengesi bozuldu biraz muavinden böyle zekice bi karşılık alınca. Ama susmadı, sinirlendi hafiften;

A: Yok bu mod iyi, seni de sokayım istersin?

İşte benim yol ahbabım böyle olur dedim, gurur duydum resmen. Altta kalmamıştı. Bi ara baktım koridora yığılanlar olmuş, ben yığılacak bi yer bulamayınca pencere camını tırmaladım. Evet cümle aynen böyledir “ yok bu mod iyi, seni de sokayım istersin?”. Rus aksanı yaptı abi resmen.

İşte o andan itibaren abinin muhabbetini çekebilirdim sabaha kadar. Rüştünü ıspatladı herif, daha n’apsın. Velhasıl baya muhabbet ettik. İskenderun’da indi gitti.

Dimağımda eğlenceli bi yolculuk kaldı..

=Hüseyin=

Cumartesi, Eylül 01, 2007

Adam Köpeği Isırdı

Bugün dolmuş ışıkta durdu, ben ön koltuktayım. yan tarafta bir VW minibüsün şoförü yine yan taraftaki arabaya doğru garip mimikler yapıyordu. Arabaya baktım içinde bir fino, adam köpeği kızdırmaya çalışıyor bi yandan bundan zevk alıyor. köpeğin dikkatini çekmeyi başardı ve köpek arabanın camından sarkıp adama havlamaya başladı birkaç saniye karşılıklı havlaştılar:) adam bir yandan yanındaki arkadaşına bir şeyler söyleyip eğleniyordu. sonra adam köpeğe gel seni izmire götüreyim dedi, köpek sinirli sinirli havlamaya devam edince tamam götürmem dedi o sırada yeşil yandı herkes kendi yoluna.
30-35 saniye sürdü ama eğlenceli değişik bi gösteri oldu benim için de.
İşin gücün yok mu bre vw sürücüsü, deli mi ne:)

geçmez

Cevizlidere caddesinden iki dolmuş geçer: Karapınar-Ulus ve Karapınar-Sıhhıye
Dün Sıhhıye dolmuşundan inmek üzereyken bir kadın bindi:
"Kazım Karabekir'den geçer mi?"
"Geçmez"
"Tamam doğru binmişim"

Son cümlede tamamdan sonrasını tam anlamadım ben uydurdum, çok sevgili yolcu niye "sıhhıye dolmuşu mu" demek yerine "ulus dolmuşu değil"i üstüne üstlük daha da dolandırarak söyledi anlamadım,köşede indim...

Bir de bunun ODTÜ A1 kapısında dolmuşun peşinden koşan, şoföre "Teknokent'ten geçer mi?" diye soran, "Geçer" cevabını alınca iyi yolculuklar dercesine dolmuştan geri inen bir versiyonu vardı onu da anlamamıştım:)