Salı, Nisan 18, 2006

Otobüs Hikayesi - Şüphe

Bir sabah otobüse bindim. Yıl 2002 olsa gerek. Oturma şansına erişebilenlerden biriydim. Arka kapıya yakın bir yerde oturuyordum. Otobüsün, orta kapısının oradaki grupta, bir deli dikkatimi çekti. Deli dediğim, halk arasında meczup diye bilinenlerden. Gariban da deniyor.

Otobüsün dönüş yaptığı yerlerden birinde, eylemsizlik ve denge kaybı nedeniyle bu meczup ayaktakilerden bir tanesinin üzerine devrileyazdı. Her şey o ana kadar normaldi. Sonra bir anda ortalık karıştı. O bölümde ayakta duranlardan birisi bu meczubu köşeye sıkıştırıp bağırmaya başladı. Sonra da dövmeye başladı. Yumruk atmaya başlayana kadar olayı izliyordum ama kulağımdaki kulaklık sesleri duymamı engelliyordu. Müziği durdurdum ve olanlara kulak verdim.

Çözmek zor değildi.

Birisi size, kapkaççılar ve yankesiciler mevzusunu anlatırken mutlaka, "önce çarparlar sana, sen ne olduğunu bilemeden cüzdanını alıp kaçarlar" demiştir.

Dengesini kaybedip kendisine çarpan meczuptan sonra da, adamın aklına bu geliyor. Elini cüzdanına atıyor ve cüzdanının yerinde olmadığını görüyor. "Ver ulan cüzdanımı" diye herkesin içinde bağırmaya başlıyor. Meczup, zar zor konuşuyor zaten "beğn almağdığm" diyor ama adam anlar mı, başlıyor vurmaya...

Ne yapıp ettiler, meczubun üstünü aradılar. Cüzdan falan çıkmadı doğal olarak. Herkesin içinde özür dilemeye başladı meczuptan ama meczup ağlamaya başlamıştı bi kere.. Tüm özür çabalarına rağmen omuz silkerek "bana ne" diyen çocuklar gibi ağlayarak indi otobüsten.

Çünkü cüzdanını arka cebinde arayan "önyargılı" insan, aradığı cüzdanı ceketinin iç cebinde buldu ama kırılan kalp bir daha eski haliyle yapışmaz derler..

Bir hafta sonra, yine aynı yöndeki başka bir otobüste, şöförün yanında gördüm o meczubu. Mutlu görünüyordu. Son görüşüm imiş. Bir daha görmedim o garibanı.

1 yorum:

Ned Dorsey dedi ki...

Ne de güzel demişler.
Nankör diyenler ölüyor, kediler ölmüyor...